Üzülmüyorum.
Gururla ve sevinçle ve mutlulukla bakıyorum arkamda kalan şeylere.
Evet hiç istemedim arkamda bırakmayı, ama insanın elinde olmayan çok şey var, engel olamıyorum ne kadar sağlam olsa da hislerim.
Becerebildiğim güzel bir şey var.
Değerini biliyorum.
Ne kadar korkmuyorum desem de hep korktum çünkü bir gün her şeyin değişeceğinden.
Şimdi her şey değişti. Geriye dudaklarımdaki tebessüm kaldı.
Sadece o değil tamam, belki gözlerimde yaş da var, omuzlarımdan tutup yanımda olduğunu söyleyen insanlar, bir ihtiyacım var mı yok mu merak eden.
Omuzlarıma dokunmasınlar istiyorum, orda senin ellerin vardı. Yine olacak.
Belki de olmayacak.
Ama dokunmasın kimse bana.
Tenimde ve kalbimde anlatamadığım ama herkesin anladığını iddia ettiği bir yanık var sanki.
Uçurum gibi derin.
İçine girdikçe içim yanıyor.
Nefes aldıkça boğazım, göğsüm.
Acı şeyler yemişim gibi hayat, bir ton tatlının üzerine.
Midem bulanıyor.
Ama sevdiğim şeyleri değiştirmiyor hiçbiri.
Öyle güçlüyüm işte.
Kendi kendime besleniyorum, faydası ne bilmesem de.
Ama bildiğim şeyler var, sen söyledin.
Ben inandım.
Hep inandım sevgilim.
İçim zaman zaman enkaz gibi, baş edemediğimden değil bunu söylemem, aksine baş edebilirim artık.
Öyle güzel öyle sağlam ki içim o enkazın yanında. Güllük gülistanlık değil evet, ama zaten o kocaman bir yalandı. Okuduğum kitaplardan öyle öğrendim ben.
Beklediğim de o değil.
Beklediğim bir şey de yok zaten.
Biz küçücük şeylerle mutlu olmayı bilerek yaşadık hep. Uzakken de, el eleyken de.
Yine aynı.
Öyle güzel geçiyor ki zaman gözlerimin önünden. Tane tane.
Bu da bitecek belki, belki hiç düşündüğüm kadar, düşündüğün kadar zor olmayacak,
Ve kötü.
En zorunu sen hiç yokken yaşamışım, şimdi artık varsın.
Yalnız olsan da varsın.
Hayatımı aydınlatmaya devam edeceksin nerde olursan ol fark etmez.
Fark etmedi zaten biliyorsun.
Sen daha iyi biliyorsun, hep anlattım.
İçim çok rahat bazen.
İki kişi gibiyim işte. Bir tarafta dayanılmaz gibi gelen diğer tarafta her şeyi kabul eden ruhum.
Büyümüş belki de artık,
Büyüyerek sevmiş,
Şimdi de ne yapması gerektiğini biliyor.
Hep yanında olmaktı istediğim.
Tek mutluluğum.
Huzurum.
Yine yanındayım.
Görmek istersen.
Aralık 30, 2011
Mutluluk & Huzur
Aralık 24, 2011
- Değişmeyen -
Zaman o kadar çabuk geçiyor ki,
bunu ancak tarihe not düşenler fark edebiliyor.
Geçmişle birlikte yaşayıp,
peşinden sürükleyenler, yaşadıklarını.
Sen hep benim peşimden geliyorsun artık,
halbuki öyle değildi,
benim senin peşinden gelmem gerekirken
bu işteki tersliğin sebebini söylemeye dilim varmıyor.
Şimdi sen duruyorsun olduğun yerde,
ben yürüyorum.
Göstermek istesem yaptıklarımı,
gösteremem.
Ne kadar büyüdüm baksana, desem,
bakamazsın.
Büyüyorum işte,
öyle ya da böyle,
başarılı veya başarısız zaman zaman,
bazen çok mutlu oluyorum,
öyle çok mutlu oluyorum ki seni bile düşünmüyorum belki
bazen de o kadar derin nefesler almama rağmen
huzur bulmuyor ruhum,
bedenim, hiçbir şeyim..
Aklımda uçuşan deli deli sorular, olaylar, duygular...
Hep karanlıktayım sanki bazen de,
hele bu zamanda,
hep.
Zaman geçiyor,
mevsimler değişiyor, yine geliyor aralık'ın yirmidördüncü günü.
küçülüyorum,
boyum uzamadı belki dolayısıyla hiç değişiklik olmuyor ama ben hissediyorum
bildiklerimi unutuyorum
odam değişiyor
evim,
yaptığım iş değişiyor.
Mevsim?
Mevsim aynı, yine soğuk,
yine yağmur
o günkü gibi..
İnsanlar değişiyor etrafımdaki,
başka biri olmuyorum, hala aynıyım biliyorum
ama değişiyor işte ellerim mesela.
Bir haber okuyorum sonra,
zaten moralim bozukken,
öyle fırtınalı havada çalışmak zorundayken
yıl: ikibinsekizken.
2 0 0 8 .
Haberin başlığını okuyup, sonrasını da öylesine okuyorum,
evden çıkacağım saat daha gelmedi diye.
Zaman geçsin diye.
İki satır sonra
zaman duruyor.
İnanmadan, sorgulamadan ve nasılsa, diye başlayan cümleler kuracak kadar umursamadan...
Zaman beni kandırıyor,
gülüyor arkamdan.
Şaka da yapmıyor üstelik.
Aniden çıkarıyor adını karşıma.
Gözlerim kararıyor,
şimdi de gözlerim kararıyor bazen,
hala zaman zaman başım dönüyor.
Zaman hiç değiştirmiyor bazı şeyleri.
Hava soğuk.
Hep de soğuk olacak biliyorum.
Bu mevsimde bu günde bu hava hep böyle olacak.
Bunu kabullendiğim gibi kabullenebilsem başka şeyleri de.
Mümkün mü?
Zaman hiçbir şeyi değiştirmiyor Tülay,
biz değiştiriyoruz, kendimizi.
Yabancılaşıyoruz yaşadıklarımıza,
unutuyoruz,
unuttuk zannediyoruz.
Ben unutmuyorum ama yaşamıyorum da.
Nasıl yaşayabilirim ki yokluğunu?
Arasam sorsam bulamasam, bulamadan dolaşsam,
çaresiz kalsam, belki yaşamış mı olurum o zaman?
Erteliyorum hep.
Ama bazen de gülümsüyorum.
Vapura bindin diye mutlu olduğun günü hatırlıyorum,
benim gibi biri daha var etrafımda diye sevindiğimi..
Günaydıııın diye seslendiğin, sesin.
Sesini hatırlamıyorum galiba artık,
ama gözlerini hiç unutamıyorum.
Unutmaya çalışmaktan değil de,
peşimden geliyorsun işte hep.
Geçmiş olamıyor bazen, bazı şeyler,
yutkunamıyorum.
Hiçbir şey değişmiyor,
ne kalbimin ağrısı hafifliyor,
ne mevsimler.
Hava hala soğuk,
o adam hala aynı şekilde söylüyor o şarkıyı.
Sen de eminim aynı şekilde gülüyorsun ordan,
ben de hep aynı şekilde ağlıyorum.
Ses çıkarmadan.
bunu ancak tarihe not düşenler fark edebiliyor.
Geçmişle birlikte yaşayıp,
peşinden sürükleyenler, yaşadıklarını.
Sen hep benim peşimden geliyorsun artık,
halbuki öyle değildi,
benim senin peşinden gelmem gerekirken
bu işteki tersliğin sebebini söylemeye dilim varmıyor.
Şimdi sen duruyorsun olduğun yerde,
ben yürüyorum.
Göstermek istesem yaptıklarımı,
gösteremem.
Ne kadar büyüdüm baksana, desem,
bakamazsın.
Büyüyorum işte,
öyle ya da böyle,
başarılı veya başarısız zaman zaman,
bazen çok mutlu oluyorum,
öyle çok mutlu oluyorum ki seni bile düşünmüyorum belki
bazen de o kadar derin nefesler almama rağmen
huzur bulmuyor ruhum,
bedenim, hiçbir şeyim..
Aklımda uçuşan deli deli sorular, olaylar, duygular...
Hep karanlıktayım sanki bazen de,
hele bu zamanda,
hep.
Zaman geçiyor,
mevsimler değişiyor, yine geliyor aralık'ın yirmidördüncü günü.
küçülüyorum,
boyum uzamadı belki dolayısıyla hiç değişiklik olmuyor ama ben hissediyorum
bildiklerimi unutuyorum
odam değişiyor
evim,
yaptığım iş değişiyor.
Mevsim?
Mevsim aynı, yine soğuk,
yine yağmur
o günkü gibi..
İnsanlar değişiyor etrafımdaki,
başka biri olmuyorum, hala aynıyım biliyorum
ama değişiyor işte ellerim mesela.
Bir haber okuyorum sonra,
zaten moralim bozukken,
öyle fırtınalı havada çalışmak zorundayken
yıl: ikibinsekizken.
2 0 0 8 .
Haberin başlığını okuyup, sonrasını da öylesine okuyorum,
evden çıkacağım saat daha gelmedi diye.
Zaman geçsin diye.
İki satır sonra
zaman duruyor.
İnanmadan, sorgulamadan ve nasılsa, diye başlayan cümleler kuracak kadar umursamadan...
Zaman beni kandırıyor,
gülüyor arkamdan.
Şaka da yapmıyor üstelik.
Aniden çıkarıyor adını karşıma.
Gözlerim kararıyor,
şimdi de gözlerim kararıyor bazen,
hala zaman zaman başım dönüyor.
Zaman hiç değiştirmiyor bazı şeyleri.
Hava soğuk.
Hep de soğuk olacak biliyorum.
Bu mevsimde bu günde bu hava hep böyle olacak.
Bunu kabullendiğim gibi kabullenebilsem başka şeyleri de.
Mümkün mü?
Zaman hiçbir şeyi değiştirmiyor Tülay,
biz değiştiriyoruz, kendimizi.
Yabancılaşıyoruz yaşadıklarımıza,
unutuyoruz,
unuttuk zannediyoruz.
Ben unutmuyorum ama yaşamıyorum da.
Nasıl yaşayabilirim ki yokluğunu?
Arasam sorsam bulamasam, bulamadan dolaşsam,
çaresiz kalsam, belki yaşamış mı olurum o zaman?
Erteliyorum hep.
Ama bazen de gülümsüyorum.
Vapura bindin diye mutlu olduğun günü hatırlıyorum,
benim gibi biri daha var etrafımda diye sevindiğimi..
Günaydıııın diye seslendiğin, sesin.
Sesini hatırlamıyorum galiba artık,
ama gözlerini hiç unutamıyorum.
Unutmaya çalışmaktan değil de,
peşimden geliyorsun işte hep.
Geçmiş olamıyor bazen, bazı şeyler,
yutkunamıyorum.
Hiçbir şey değişmiyor,
ne kalbimin ağrısı hafifliyor,
ne mevsimler.
Hava hala soğuk,
o adam hala aynı şekilde söylüyor o şarkıyı.
Sen de eminim aynı şekilde gülüyorsun ordan,
ben de hep aynı şekilde ağlıyorum.
Ses çıkarmadan.
Aralık 23, 2011
- Aralık -
Senin suçun yok biliyorum
yılın son otuz gününe senin adını vermeleri senin suçun değil
ama üzgünüm
yine de suçlamak için bir şeyler aradığımda
her zaman yaptığım gibi,
karşıma sen çıkıyorsun en çok
senin adın
aralık.
hep kışsın, hep soğuk.
ayazın ortasında kalıyorum sen gelince
üşüyorum
havadan değil
yaptıklarından
alıp götürdüklerinden..
ben kötü şeyleri hep yılın bu zamanında yaşadım
suçum yok mu diyorsun şimdi?
senin soğuğuna bıraktım hep sevdiklerimi
senin soğukluğuna açtım penceremi her nefessiz kalışımda
hep götürdüklerin var aklımda
ve yılın bu zamanında hep mutsuzum ben
tüm çabalarıma rağmen
hüzün bile mutlu kalıyor mutsuzluğumun yanında
sevmiyorum seni
istemiyorum hiç
senin adınla başka şeylere kızıyorum belki
kolay geliyor, karşımda, içimdekileri kusacak bir isim olması herhalde
bilmiyorum
bildiğim ama hatırlamak ya da düşünmek istemediğim şeyleri hatırlatıp durma
mutsuzluğumu yüzüme vurma
o aralığı kapat
gösterme bana kötü yüzünü artık
daha kaç kişi gidecek hayatımdan
senin soğuk topraklarına
ben daha ne kadar devam edeceğim üşümeye onları düşündükçe?
seninle alakalı değil biliyorum
ama elimde değil işte
senin yüzünden
bu mevsim gidenleri geri getirememe mevsimi sanki
çaresizlik
hüzün
yas mevsimi.
aralıktan gelen soğukla ürperme mevsimi...
Aralık 16, 2011
- Nefes -
Karanlıktı.
Anahtarım yoktu.
Kapının önündeki merdivenlere oturup bu şehirde ne işim olduğunu sordum kendime.
Hayatımın en hüzünlü şarkısı çalıyordu kulaklarımda zaten adı da Gece Ve Hüzün'dü.
Hayat zordu,
kimsem yoktu,
çok uzak yollardan hiç tanımadığım yollarda yürümeye gelmiştim.
İnsanlar garipti, ben de gariptim onların gözünden bakınca.
Sırf saçlarım kırmızı diye değil.
Denizi olmayan şehirde sudan çıkmış balık gibiydim.
Dünyanın en özgür insanıydım üstelik, hiç olmadığım kadar.
Tek başımaydım hep olmak istediğim gibi o zamanlar.
Hayat yine de hüzünlüydü.
Şimdi karşımda masmavi bir deniz var.
Gri olmayan bir şehrin kıyısında durmuş hayatıma bakıyorum.
Uzak yollardan tanıdığım yollarda yürümeye geldim.
Tanıdığım bildiğim insanların içine,
bildiğim tarifelerde yolculuk yapmaya.
Kulaklarımda yine aynı şarkı var.
Hayat hüznünü hiç kaybetmiyormuş.
Yalnız değilim artık,
belki de hiç olmadığım kadar yalnızım aslında.
Daha renkliyim, daha canlı.
Üzerimde bulutlar ve kocaman bir dağın gölgesi yok.
Bazen yine üşüyorum.
Uzaklara bakıyorum hala,
içinde bulunduğum şehri çok severek.
Bir kalbim var artık.
Kırmadığım,
kırılan.
Aralık 15, 2011
- Durak -
Dilimin ucunda hepsi.
Tutamasam, söylesem,
belki her şey değişecek,
belki kalbini kıracağım
belki kalbimi.
Aradım buldum istediklerimi
karşımda duruyor
bakıyorum
ama görmüyor beni
boşluğa bakıyorum sanki
gülümsüyorum
kalbim acıyor
ağrıyor
yangın yeri gibi oluyor etrafım
müzik yükseliyor
öyle de içime işleyen bir ses ki bu
duruyorum işte karşında
söylesene
merak ettiğimden değil
biliyorum zaten belki de
ama söyle işte
sen söylemedikçe olmayacak
içimdeki kötülükler gitmeyecek
söyle
durma öyle
bakma
biliyordur nasılsa deme
bilmiyorum artık
hiçbir şey bilmiyorum.
bomboş hayat
ıslak
ıslanıyorum sürekli,
saçlarımdan, gözlerimden akıyor söyleyemediklerin
ve söyleyemediklerim olacak şimdi benim de
inadına
içimden gelmeyerek
canım acıyor çünkü
sen acıtıyorsun
nasıl acıttıysan öyle
nasıl iyileştirdiysen
şimdi iyileşen yerleri tek tek kırıyorsun
farkında mısın?
Alıp başımı gitmek isterdim eskiden
kendimden kaçamam ki derdim sonra
sanki istesem ve kaçabileceğime inansam
gidebilecekmişim gibi
şimdi de alıp başımı gitmek istiyorum
gör diye
asıl boşluğu sen gör diye
hak ettiklerimi ve hak etmediklerimi düşünüyorum
ikisi de bu değil
biliyorum.
arkama bakıyorum
omuzlarımda boşluk var,
ellerinin olduğu yere bakıyorum
düşüyorum.
Aralık 13, 2011
- İçimden -
Gözlerim hep uzaklara bakıyor.
Hayata dair, sana dair ve bize dair ne varsa oralarda bir yerlerde canlanıyor. Geçmiş, bugün ve gelecek olmak üzere üç ayrı bölümde
kendimi, seni ve bizi görüyorum.
Uzaklarda bir yerlerde birileri gülüyor , duyuyorum.
Kahkahalar, bizim neşeli zamanlarımızdaki gibi.
Renkler uçuşuyor üstlerine,
merak ediyorum biz miyiz o uzaktaki sahiden?
Geçmişteki mi gelecekteki mi?
Bir daha gülebilir miyim öyle, seninle?
Yürüyebilir miyim sokaklarında şehrimin? Olur mu?
Renklerim gitmiş gibi, mevsimden mi?
Sonu yokmuş gibi hissettiğim yollar bitmiyor değil mi aslında sahiden?
İnanmaya ihtiyacım var,
kendimi inandıramıyorum.
Halbuki çok umutluydum.
Işıkları açsın birisi.
Burası karanlık.
Alışmadım.
İnanmadım hiç karanlıkta kalacağıma...
Gecelerim bile böyle karanlık değildi benim, şimdi gündüz vakti ne boşluğu bu böyle..?
Sözlerim canımı acıtıyor.
Kendime kızıyorum.
Sana kırılıyorum.
Söylemediklerine.
Bu sefer kalbimi ben kırmıyorum.
Aralık 07, 2011
- Hatıra -
Eskiden
yağmur yağarken bu şarkıyı dinleyip seni düşünürdüm
nerdeydin
ne yapıyordun
kimbilir
o kadar isterdim ki o anlarda seni görebilmeyi
yolda yürüyorsam karşıma çık isterdim
evdeysem pencereden bakardım
bir mucize olsa, sen de ordan geçsen o anda diye
üst üste kaç defa aynı şarkıları dinlediğimi hatırlamıyorum
perdeyi kapatıp içeri girdiğim anda geçtin belki tam da
ama ben hiç göremedim.
görseydim ne olacağını bilmeden ve hiç de düşünmeden
hep istedim
tuhaftı burnunun dibindeki insanı görememek
ki zaten tuhaf olan bu kadar çok şey varken
çok da imkansız gelmezdi
yine de ne bileyim
çocuk gibi isterdim
belki hala çocuğum
aynı şarkı çalarken yağmur yağıyorsa
ya da yağmur yağarken aynı şarkı çalıyorsa
ya da işte bunun gibi bir şey getiriyorsa aklıma seni
ben hep üzülüyorum
kendime değil,
ama neye o zaman?
bilmiyorum.
yağmur bana hep gittiğin günü hatırlatıyor,
gerçek anlamda gitmemiş olsan da,
boş dükkanları
toplanmış eşyaları
ayrılıkları ve yalnızlığı
belki de bu yüzden sevmiyorum
belki de hiç alakası yok.
yoruluyorum
sürekli mücadele içindeyim sanki
gerek yokken bile
kalbim hızlı hızlı çarpıyor hep
endişeli
telaş içinde
içimde...
kulaklarımda kemanlar çığlık ata ata ağlarken
ben ağlamamak için kendimi zor tutuyorum
davullar vuruyor
başımı öne eğiyorum
yok olmak istiyorum bazen
gözlerimdeki yaşları görme istiyorum.
çok ağladım sen yokken.
hatırlıyorum.
Aralık 06, 2011
- Kış -
Sert sert tuşlara basıyor parmaklarım
Ruhumdaki karmaşıklık parmak uçlarıma yansımış sanki
harfler
kelimeler
cümleler notalarla birbirine giriyor
tüm ifadelerin kalbimi kırıyor
bana öyle bakmanı istemiyorum ki
bana yine eskisi gibi
gözlerinde dudaklarının gülümsemesiyle bak istiyorum
çok mu saçma
çok mu imkansız
bana bak istiyorum
bitmiş gitmiş şeylere değil
bana.
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum
tüm karamsarlığımdan vazgeçmek ve
yazı getirmek istiyorum
o zaman düzelir mi her şey?
mevsimler mi bozuyor sinirimizi,
hayat mı
biz mi yoksa?
Yıllar boşuna mı geçti,
geçti diye şükrederken
Bu kadar mı ömrü sevinçli olmanın
ya da ne lazımsa artık
nerde o ?
Bakma bana öyle
ellerim uzun zamandır titremiyordu
başım dönüyor şimdi,
inanamıyorum kendime de
sana da
hayata da.
ama o hala mutlu
kalbimin saf tarafında hala mutlu edebildiğin bir şeyler var.
gülümsüyor hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi,
hiç üşümüyor sanki,
hiç mutsuz olmuyor
hala memnun hayatından,
hala yanında olduğun için,
hala elini tuttuğun için,
inandığı şeyler var hala.
inandıramasa da.
teselli ediyor hep.
çocuk gibi.
benim gibi.
Aralık 02, 2011
- Uzağa -
Öyle derin ki nefeslerim, sen bile anlamıyorsun kokunu içime çektiğimi.
Orda öyle zaman dursun istiyorum. Sen istemesen de. Sen beni bu kadar sevmesen de.
Zaman dursun, kokun burnuma yerleşsin, ben sadece nefes alayım, kalbimin sesini duyayım.
Karanlık, melodisi kalp çarpıntısından ibaret bir sahne hayal ettiğim aslında. Basit,
Maliyetsiz.
Tek istediğim yanında olmaktı oysaki. Yok ama, korkmuyorum.
Daha dün söyledim, korkarsan kaybetmekten,
Kaybedersin.
Korkum yok, biliyorum sensiz de kimsesiz de yaşayabilirim. Herkes gibi.
Fakat öyle mutluyum ki ellerin saçlarımı severken. Bir daha öyle mutlu olamam, gidersen.
Biliyorum.
Ruhumun bir tarafı ısrarla hep hüzünlü, hep halsiz, hiç ikna olmuyor inanmak istediğim şeylere.
Belki o haklı.
Belki bencil sadece.
Belki de sadece duymak istiyor, ben bile anlamıyorum.
Ben bile anlamıyorsam başkaları nasıl anlar ki?
Ruhum, hep senin yanında huzurlu. İhtiyacı olan tek şey, ellerin.
Ama uzak sanki hep,
Işığım...
Uzağa bakıyorum,
Gözlerimde parıldayan, görüşümü engelleyen yaşlar.
Üzülüyorum evet.
Ağlıyorum hatta.
Bu kadar mutluyken bu kadar susmak?
Ben nerde yanlış yapıyorum ?
Orda öyle zaman dursun istiyorum. Sen istemesen de. Sen beni bu kadar sevmesen de.
Zaman dursun, kokun burnuma yerleşsin, ben sadece nefes alayım, kalbimin sesini duyayım.
Karanlık, melodisi kalp çarpıntısından ibaret bir sahne hayal ettiğim aslında. Basit,
Maliyetsiz.
Tek istediğim yanında olmaktı oysaki. Yok ama, korkmuyorum.
Daha dün söyledim, korkarsan kaybetmekten,
Kaybedersin.
Korkum yok, biliyorum sensiz de kimsesiz de yaşayabilirim. Herkes gibi.
Fakat öyle mutluyum ki ellerin saçlarımı severken. Bir daha öyle mutlu olamam, gidersen.
Biliyorum.
Ruhumun bir tarafı ısrarla hep hüzünlü, hep halsiz, hiç ikna olmuyor inanmak istediğim şeylere.
Belki o haklı.
Belki bencil sadece.
Belki de sadece duymak istiyor, ben bile anlamıyorum.
Ben bile anlamıyorsam başkaları nasıl anlar ki?
Ruhum, hep senin yanında huzurlu. İhtiyacı olan tek şey, ellerin.
Ama uzak sanki hep,
Işığım...
Uzağa bakıyorum,
Gözlerimde parıldayan, görüşümü engelleyen yaşlar.
Üzülüyorum evet.
Ağlıyorum hatta.
Bu kadar mutluyken bu kadar susmak?
Ben nerde yanlış yapıyorum ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)