Ağustos 16, 2011

- AY -




Gözlerinde bulut vardı hep, unutamıyorum.
Başını yukarı kaldırıp akmasın diye beklerdin öyle..
Ben gördüm.
Şimdi ben de başımı kaldırıyorum öyle, akmasın gözlerimdekiler, ama yukarı bakınca da seni görüyorum, çocukken öyle derlerdi ya, yukardasınız siz şimdi, hepiniz, çocuk aklımızla.
Ben hiç ağlamam sanırdım kötü haber duyduğumda, donup kalırım diye düşünürdüm en fazla.
Öyle olmadı.
Ne saçma hayat, ne için uğraşıyorum, bazen anlamıyorum seni düşündükçe.
Sen ne için uğraştın?
Yukarı bakmadan yazıyorum bu satırları şimdi ama görmüyorum da hiçbir şey.

Doğduğumuz toprakta mı öleceğiz sahiden?
Yok.

Upuzun yol gidiyorum yine, ayçiçekleri yok şimdi, kış diye.
Kış evet mevsimlerden, kış.
Ortası.
Buz gibi.
Bulutlu bembeyaz hava. Parlak. Işık ışık.
Gözlerim, başım ağrıyor.
Kulağımda hep aynı şarkılar çalıyor.
Ellerim hep aynı harflere dokunuyor.
Herkes ölür mü sahiden?

Kalbim ağrıyor.
Düşünemiyorum seni bile uzunca bir süredir, çok kırık kalbim,
cam gibi sanki.

Yorgunum.
Senin kadar olamam tabi.
Benimki de laf.

Sorsam, memleketine adım attığın geceyi, ikram ettikleri üç beş zeytini nasıl güzel anlatırdın şimdi.
İyi ki sormuşum o zaman.
Yine sormak istiyorum.
Ağlama ama anlatırken,
ben ağlarım.

Kimse seni hatırlamıyor mu artık yoksa onlar da benim gibi gizli gizli mi düşünüyorlar?
Benim gördüklerimi görmediler ama, şanslı mıyım şanssız mı onu bilmiyorum.
Gözümün önüne gelme o halinle.
O kadar duygusal olmaz ki koca adamlar, sen niye oldun?
İnsan, kardeşim beni aradı diye ağlar mı? Sen de yani.

Kocaman ellerin vardı, ıslanan yüzünü sildiğin.
Benim ellerim,
küçük...
Sen dedesin,
ben çocuk...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder