Temmuz 27, 2010

Soru - Cevap


Mutlu olduğunda ağlamaz mı insan? Mutluluktan da değil ama...
Mutluyken, öyle bir anda geliverse, mesela... Mutsuzluğun dibine vurmuş gibi ama mutluluğun doruklarında gibi de aynı zamanda...
Ağlanmaz mı öyle?

Çelişkinin en çelişki olduğu anlardan biri sanırım bu.
Mutluyum derken, kalbini ağlatmak... Neden?
Amaçsız, nedensiz belki...
Hem kuyunun dibinde oturuyorum, kalbim ağrıyor mutsuzluktan, hem çarpıyor kalbim, daha önce görmediklerimi görmüşüm gibi.. Daha mutlu olamazmışım gibi...

Hem ağlıyorum, hem seviniyorum.
Hem rüzgarlı, hem yaprak kımıldamıyor...
Hem düşüyorum, hem uçuyorum.

Mutluyum..
Mutsuzum..
Mutsuz..
Mutlu..
Mutsuz..
Nerdeyim, nasılım, ne anlatıyorum, neye ağlıyorum, neden gülüyorum?

Kalbimin bir tarafı sancılıyken, nasıl çarpıyor diğer yanı?
Gözüm neden yaşlı, diğeri mutluluktan kısıkken?...

"Ben hiç kimsem olmadan..."

Temmuz 22, 2010

- Yabancı -


Hayat başladı... Yine, en başından, bıraktığım her şeyi de yanında getirerek... En başından, yanlışlarıyla, olmazlarıyla, olmuşlarla...
En güzel dünyaları dünyama getiren hayat, en kötülerini de katarak bünyesine.. İşte, yine başladı...

Kabul ettiğim ne varsa, yeniden kabul ettiriyor şimdi bana. Ben bu oyunu daha önce oynamıştım diyorum, yok.. Olmuyor.. Baştan oynuyorum. Yeni kurallarla, yeni puanlarla, yeni yasaklarla...
Kıramıyorum kırdığım yasakları, durduğum yerlerde tekrar duramıyorum, yol alıyorum sürekli, kesintisiz.

Birini bitirince diğeri başlıyor arkasından, yaptığım her şey provaymış meğer, şimdi başlamış asıl oyun ve ben hiç ders almamışım. Hiç öğrenmemişim kuralları, geçti sanmışım.. Geçmemiş...
Şimdi yardımsız, tek başıma, hem tecrübeli bilinerek, hem aslında ilk kez deneyerek ilerlemeye çalışıyorum.

Bocalıyorum..

Korkuyorum..

Ne zaman başladı hayat? Ben nereye kadar prova yaptım?
Ben nerde yalnız kalmıştım? Kendimi nerde bırakmıştım? Nerde durmalıyım şimdi, neye hazır olmalıyım?
Bu defa kendimi nasıl korumalı, nasıl sevmeliyim?

Temmuz 13, 2010

- Koku -

Bazen o dükkanın kokusu geliyor burnuma.. Durup dururken..
Yağmur yağıyor, Yann Tiersen çalıyor, gözlerin doluyor...

Üzülüyorum...

Merak ediyorum...

Kapıdan girip sarılmak istiyorum ki, unut o an gözüne yaş getiren şeyi..
Ama yapamıyorum.
Gözümde yaşla öylece sana bakıyorum.
Elim kolum bağlı..
Başım omzunda..

Temmuz 04, 2010

Beklenmeyen


Tanımazsın ki sen beni... Adımı bilmezsin. Söyleseler, ilk defa duymuş olursun.
Ama ben seni tanıyorum. Adını biliyorum. Yüzünü.. Seni en çok seven, sana aşkla bakan, bana aşkla nasıl bakılırmış öğreten kadını tanıyorum. Seni biliyorum. Sizi...
Birbirinize bakışınızı... Aşkınızı...
Kıskanmıyorum hayır, yanlış anlama. Sevgiyle bakıyorum size, belki imreniyor olabilirim ama kıskanmaya kıyamayacağım kadar güzelsiniz siz...
Güzeldiniz...
Hala güzelsiniz.


Sen beni bilmezsin, ama ben seni biliyorum.
Seni en çok seven kadını biliyorum.
Sana bakışını...
Bir de hasta olduğunu biliyorum. Hastalığını...

Çok uzaklardan sana bunları yazıyorum. Kendimi, seni en çok sevmiş kadının yerine koyarak, onun yaşadığı acının yüzde birini bile yaşayamayarak belki...
Benim de kalbim ağrıyor ama onunki gibi değil elbette..
Arkanızdan bakıyorum şimdi...
Sen gittin.
Biz kaldık, seni en çok sevenler bir de...

Senin için bir şey yapamayacak olmam çok kötü. Üzgünüm.
Sen beni tanımasan da...
İyi uykular diliyorum.
Huzurla.


"Artık bu hayatta olmayan insanlar için dua etmekten başka bir şey yapamamak çok zor.. Çok saçma.."