Aralık 30, 2011

Mutluluk & Huzur



Üzülmüyorum.
Gururla ve sevinçle ve mutlulukla bakıyorum arkamda kalan şeylere.
Evet hiç istemedim arkamda bırakmayı, ama insanın elinde olmayan çok şey var, engel olamıyorum ne kadar sağlam olsa da hislerim.
Becerebildiğim güzel bir şey var.
Değerini biliyorum.
Ne kadar korkmuyorum desem de hep korktum çünkü bir gün her şeyin değişeceğinden.
Şimdi her şey değişti. Geriye dudaklarımdaki tebessüm kaldı.
Sadece o değil tamam, belki gözlerimde yaş da var, omuzlarımdan tutup yanımda olduğunu söyleyen insanlar, bir ihtiyacım var mı yok mu merak eden.
Omuzlarıma dokunmasınlar istiyorum, orda senin ellerin vardı. Yine olacak.
Belki de olmayacak.
Ama dokunmasın kimse bana.
Tenimde ve kalbimde anlatamadığım ama herkesin anladığını iddia ettiği bir yanık var sanki.
Uçurum gibi derin.
İçine girdikçe içim yanıyor.
Nefes aldıkça boğazım, göğsüm.
Acı şeyler yemişim gibi hayat, bir ton tatlının üzerine.
Midem bulanıyor.
Ama sevdiğim şeyleri değiştirmiyor hiçbiri.
Öyle güçlüyüm işte.
Kendi kendime besleniyorum, faydası ne bilmesem de.
Ama bildiğim şeyler var, sen söyledin.
Ben inandım.
Hep inandım sevgilim.
İçim zaman zaman enkaz gibi, baş edemediğimden değil bunu söylemem, aksine baş edebilirim artık.
Öyle güzel öyle sağlam ki içim o enkazın yanında. Güllük gülistanlık değil evet, ama zaten o kocaman bir yalandı. Okuduğum kitaplardan öyle öğrendim ben.
Beklediğim de o değil.
Beklediğim bir şey de yok zaten.
Biz küçücük şeylerle mutlu olmayı bilerek yaşadık hep. Uzakken de, el eleyken de.
Yine aynı.
Öyle güzel geçiyor ki zaman gözlerimin önünden. Tane tane.
Bu da bitecek belki, belki hiç düşündüğüm kadar, düşündüğün kadar zor olmayacak,
Ve kötü.
En zorunu sen hiç yokken yaşamışım, şimdi artık varsın.
Yalnız olsan da varsın.
Hayatımı aydınlatmaya devam edeceksin nerde olursan ol fark etmez.
Fark etmedi zaten biliyorsun.
Sen daha iyi biliyorsun, hep anlattım.
İçim çok rahat bazen.
İki kişi gibiyim işte. Bir tarafta dayanılmaz gibi gelen diğer tarafta her şeyi kabul eden ruhum.
Büyümüş belki de artık,
Büyüyerek sevmiş,
Şimdi de ne yapması gerektiğini biliyor.
Hep yanında olmaktı istediğim.
Tek mutluluğum.
Huzurum.
Yine yanındayım.
Görmek istersen.

Aralık 24, 2011

- Değişmeyen -

Zaman o kadar çabuk geçiyor ki,
bunu ancak tarihe not düşenler fark edebiliyor.
Geçmişle birlikte yaşayıp,
peşinden sürükleyenler, yaşadıklarını.
Sen hep benim peşimden geliyorsun artık,
halbuki öyle değildi,
benim senin peşinden gelmem gerekirken
bu işteki tersliğin sebebini söylemeye dilim varmıyor.
Şimdi sen duruyorsun olduğun yerde,
ben yürüyorum.
Göstermek istesem yaptıklarımı,
gösteremem.
Ne kadar büyüdüm baksana, desem,
bakamazsın.
Büyüyorum işte,
öyle ya da böyle,
başarılı veya başarısız zaman zaman,
bazen çok mutlu oluyorum,
öyle çok mutlu oluyorum ki seni bile düşünmüyorum belki
bazen de o kadar derin nefesler almama rağmen
huzur bulmuyor ruhum,
bedenim, hiçbir şeyim..
Aklımda uçuşan deli deli sorular, olaylar, duygular...
Hep karanlıktayım sanki bazen de,
hele bu zamanda,
hep.

Zaman geçiyor,
mevsimler değişiyor, yine geliyor aralık'ın yirmidördüncü günü.
küçülüyorum,
boyum uzamadı belki dolayısıyla hiç değişiklik olmuyor ama ben hissediyorum
bildiklerimi unutuyorum
odam değişiyor
evim,
yaptığım iş değişiyor.
Mevsim?
Mevsim aynı, yine soğuk,
yine yağmur
o günkü gibi..
İnsanlar değişiyor etrafımdaki,
başka biri olmuyorum, hala aynıyım biliyorum
ama değişiyor işte ellerim mesela.
Bir haber okuyorum sonra,
zaten moralim bozukken,
öyle fırtınalı havada çalışmak zorundayken
yıl: ikibinsekizken.
2 0 0 8 .
Haberin başlığını okuyup, sonrasını da öylesine okuyorum,
evden çıkacağım saat daha gelmedi diye.
Zaman geçsin diye.
İki satır sonra
zaman duruyor.
İnanmadan, sorgulamadan ve nasılsa, diye başlayan cümleler kuracak kadar umursamadan...
Zaman beni kandırıyor,
gülüyor arkamdan.
Şaka da yapmıyor üstelik.
Aniden çıkarıyor adını karşıma.
Gözlerim kararıyor,
şimdi de gözlerim kararıyor bazen,
hala zaman zaman başım dönüyor.
Zaman hiç değiştirmiyor bazı şeyleri.
Hava soğuk.
Hep de soğuk olacak biliyorum.
Bu mevsimde bu günde bu hava hep böyle olacak.
Bunu kabullendiğim gibi kabullenebilsem başka şeyleri de.
Mümkün mü?

Zaman hiçbir şeyi değiştirmiyor Tülay,
biz değiştiriyoruz, kendimizi.
Yabancılaşıyoruz yaşadıklarımıza,
unutuyoruz,
unuttuk zannediyoruz.
Ben unutmuyorum ama yaşamıyorum da.
Nasıl yaşayabilirim ki yokluğunu?
Arasam sorsam bulamasam, bulamadan dolaşsam,
çaresiz kalsam, belki yaşamış mı olurum o zaman?
Erteliyorum hep.
Ama bazen de gülümsüyorum.
Vapura bindin diye mutlu olduğun günü hatırlıyorum,
benim gibi biri daha var etrafımda diye sevindiğimi..
Günaydıııın diye seslendiğin, sesin.
Sesini hatırlamıyorum galiba artık,
ama gözlerini hiç unutamıyorum.
Unutmaya çalışmaktan değil de,
peşimden geliyorsun işte hep.
Geçmiş olamıyor bazen, bazı şeyler,
yutkunamıyorum.

Hiçbir şey değişmiyor,
ne kalbimin ağrısı hafifliyor,
ne mevsimler.
Hava hala soğuk,
o adam hala aynı şekilde söylüyor o şarkıyı.
Sen de eminim aynı şekilde gülüyorsun ordan,
ben de hep aynı şekilde ağlıyorum.
Ses çıkarmadan.

Aralık 23, 2011

- Aralık -





Senin suçun yok biliyorum
yılın son otuz gününe senin adını vermeleri senin suçun değil
ama üzgünüm
yine de suçlamak için bir şeyler aradığımda
her zaman yaptığım gibi,
karşıma sen çıkıyorsun en çok
senin adın
aralık.
hep kışsın, hep soğuk.
ayazın ortasında kalıyorum sen gelince
üşüyorum
havadan değil
yaptıklarından
alıp götürdüklerinden..
ben kötü şeyleri hep yılın bu zamanında yaşadım
suçum yok mu diyorsun şimdi?
senin soğuğuna bıraktım hep sevdiklerimi
senin soğukluğuna açtım penceremi her nefessiz kalışımda
hep götürdüklerin var aklımda
ve yılın bu zamanında hep mutsuzum ben
tüm çabalarıma rağmen
hüzün bile mutlu kalıyor mutsuzluğumun yanında
sevmiyorum seni
istemiyorum hiç
senin adınla başka şeylere kızıyorum belki
kolay geliyor, karşımda, içimdekileri kusacak bir isim olması herhalde
bilmiyorum
bildiğim ama hatırlamak ya da düşünmek istemediğim şeyleri hatırlatıp durma
mutsuzluğumu yüzüme vurma
o aralığı kapat
gösterme bana kötü yüzünü artık
daha kaç kişi gidecek hayatımdan
senin soğuk topraklarına
ben daha ne kadar devam edeceğim üşümeye onları düşündükçe?
seninle alakalı değil biliyorum
ama elimde değil işte
senin yüzünden
bu mevsim gidenleri geri getirememe mevsimi sanki
çaresizlik
hüzün
yas mevsimi.
aralıktan gelen soğukla ürperme mevsimi...

Aralık 16, 2011

- Nefes -


Karanlıktı.
Anahtarım yoktu.
Kapının önündeki merdivenlere oturup bu şehirde ne işim olduğunu sordum kendime.
Hayatımın en hüzünlü şarkısı çalıyordu kulaklarımda zaten adı da Gece Ve Hüzün'dü.
Hayat zordu,
kimsem yoktu,
çok uzak yollardan hiç tanımadığım yollarda yürümeye gelmiştim.
İnsanlar garipti, ben de gariptim onların gözünden bakınca.
Sırf saçlarım kırmızı diye değil.
Denizi olmayan şehirde sudan çıkmış balık gibiydim.
Dünyanın en özgür insanıydım üstelik, hiç olmadığım kadar.
Tek başımaydım hep olmak istediğim gibi o zamanlar.
Hayat yine de hüzünlüydü.
Şimdi karşımda masmavi bir deniz var.
Gri olmayan bir şehrin kıyısında durmuş hayatıma bakıyorum.
Uzak yollardan tanıdığım yollarda yürümeye geldim.
Tanıdığım bildiğim insanların içine,
bildiğim tarifelerde yolculuk yapmaya.
Kulaklarımda yine aynı şarkı var.
Hayat hüznünü hiç kaybetmiyormuş.
Yalnız değilim artık,
belki de hiç olmadığım kadar yalnızım aslında.
Daha renkliyim, daha canlı.
Üzerimde bulutlar ve kocaman bir dağın gölgesi yok.
Bazen yine üşüyorum.
Uzaklara bakıyorum hala,
içinde bulunduğum şehri çok severek.
Bir kalbim var artık.
Kırmadığım,
kırılan.

Aralık 15, 2011

- Durak -



Dilimin ucunda hepsi.
Tutamasam, söylesem,
belki her şey değişecek,
belki kalbini kıracağım
belki kalbimi.
Aradım buldum istediklerimi
karşımda duruyor
bakıyorum
ama görmüyor beni
boşluğa bakıyorum sanki
gülümsüyorum
kalbim acıyor
ağrıyor
yangın yeri gibi oluyor etrafım
müzik yükseliyor
öyle de içime işleyen bir ses ki bu
duruyorum işte karşında
söylesene
merak ettiğimden değil
biliyorum zaten belki de
ama söyle işte
sen söylemedikçe olmayacak
içimdeki kötülükler gitmeyecek
söyle
durma öyle
bakma
biliyordur nasılsa deme
bilmiyorum artık
hiçbir şey bilmiyorum.
bomboş hayat
ıslak
ıslanıyorum sürekli,
saçlarımdan, gözlerimden akıyor söyleyemediklerin
ve söyleyemediklerim olacak şimdi benim de
inadına
içimden gelmeyerek
canım acıyor çünkü
sen acıtıyorsun
nasıl acıttıysan öyle
nasıl iyileştirdiysen
şimdi iyileşen yerleri tek tek kırıyorsun
farkında mısın?
Alıp başımı gitmek isterdim eskiden
kendimden kaçamam ki derdim sonra
sanki istesem ve kaçabileceğime inansam
gidebilecekmişim gibi
şimdi de alıp başımı gitmek istiyorum
gör diye
asıl boşluğu sen gör diye
hak ettiklerimi ve hak etmediklerimi düşünüyorum
ikisi de bu değil
biliyorum.
arkama bakıyorum
omuzlarımda boşluk var,
ellerinin olduğu yere bakıyorum
düşüyorum.

Aralık 13, 2011

- İçimden -


Gözlerim hep uzaklara bakıyor.
Hayata dair, sana dair ve bize dair ne varsa oralarda bir yerlerde canlanıyor. Geçmiş, bugün ve gelecek olmak üzere üç ayrı bölümde
kendimi, seni ve bizi görüyorum.
Uzaklarda bir yerlerde birileri gülüyor , duyuyorum.
Kahkahalar, bizim neşeli zamanlarımızdaki gibi.
Renkler uçuşuyor üstlerine,
merak ediyorum biz miyiz o uzaktaki sahiden?
Geçmişteki mi gelecekteki mi?
Bir daha gülebilir miyim öyle, seninle?
Yürüyebilir miyim sokaklarında şehrimin? Olur mu?
Renklerim gitmiş gibi, mevsimden mi?
Sonu yokmuş gibi hissettiğim yollar bitmiyor değil mi aslında sahiden?
İnanmaya ihtiyacım var,
kendimi inandıramıyorum.
Halbuki çok umutluydum.
Işıkları açsın birisi.
Burası karanlık.
Alışmadım.
İnanmadım hiç karanlıkta kalacağıma...
Gecelerim bile böyle karanlık değildi benim, şimdi gündüz vakti ne boşluğu bu böyle..?
Sözlerim canımı acıtıyor.
Kendime kızıyorum.
Sana kırılıyorum.
Söylemediklerine.
Bu sefer kalbimi ben kırmıyorum.

Aralık 07, 2011

- Hatıra -



Eskiden
yağmur yağarken bu şarkıyı dinleyip seni düşünürdüm
nerdeydin
ne yapıyordun
kimbilir
o kadar isterdim ki o anlarda seni görebilmeyi
yolda yürüyorsam karşıma çık isterdim
evdeysem pencereden bakardım
bir mucize olsa, sen de ordan geçsen o anda diye
üst üste kaç defa aynı şarkıları dinlediğimi hatırlamıyorum
perdeyi kapatıp içeri girdiğim anda geçtin belki tam da
ama ben hiç göremedim.
görseydim ne olacağını bilmeden ve hiç de düşünmeden
hep istedim
tuhaftı burnunun dibindeki insanı görememek
ki zaten tuhaf olan bu kadar çok şey varken
çok da imkansız gelmezdi
yine de ne bileyim
çocuk gibi isterdim
belki hala çocuğum
aynı şarkı çalarken yağmur yağıyorsa
ya da yağmur yağarken aynı şarkı çalıyorsa
ya da işte bunun gibi bir şey getiriyorsa aklıma seni
ben hep üzülüyorum
kendime değil,
ama neye o zaman?
bilmiyorum.
yağmur bana hep gittiğin günü hatırlatıyor,
gerçek anlamda gitmemiş olsan da,
boş dükkanları
toplanmış eşyaları
ayrılıkları ve yalnızlığı
belki de bu yüzden sevmiyorum
belki de hiç alakası yok.
yoruluyorum
sürekli mücadele içindeyim sanki
gerek yokken bile
kalbim hızlı hızlı çarpıyor hep
endişeli
telaş içinde
içimde...
kulaklarımda kemanlar çığlık ata ata ağlarken
ben ağlamamak için kendimi zor tutuyorum
davullar vuruyor
başımı öne eğiyorum
yok olmak istiyorum bazen
gözlerimdeki yaşları görme istiyorum.
çok ağladım sen yokken.
hatırlıyorum.

Aralık 06, 2011

- Kış -



Sert sert tuşlara basıyor parmaklarım
Ruhumdaki karmaşıklık parmak uçlarıma yansımış sanki
harfler
kelimeler
cümleler notalarla birbirine giriyor
tüm ifadelerin kalbimi kırıyor
bana öyle bakmanı istemiyorum ki
bana yine eskisi gibi
gözlerinde dudaklarının gülümsemesiyle bak istiyorum
çok mu saçma
çok mu imkansız
bana bak istiyorum
bitmiş gitmiş şeylere değil
bana.

Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum
tüm karamsarlığımdan vazgeçmek ve
yazı getirmek istiyorum
o zaman düzelir mi her şey?
mevsimler mi bozuyor sinirimizi,
hayat mı
biz mi yoksa?

Yıllar boşuna mı geçti,
geçti diye şükrederken
Bu kadar mı ömrü sevinçli olmanın
ya da ne lazımsa artık
nerde o ?

Bakma bana öyle
ellerim uzun zamandır titremiyordu
başım dönüyor şimdi,
inanamıyorum kendime de
sana da
hayata da.

ama o hala mutlu
kalbimin saf tarafında hala mutlu edebildiğin bir şeyler var.
gülümsüyor hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi,
hiç üşümüyor sanki,
hiç mutsuz olmuyor
hala memnun hayatından,
hala yanında olduğun için,
hala elini tuttuğun için,
inandığı şeyler var hala.
inandıramasa da.
teselli ediyor hep.
çocuk gibi.
benim gibi.

Aralık 02, 2011

- Uzağa -

Öyle derin ki nefeslerim, sen bile anlamıyorsun kokunu içime çektiğimi.
Orda öyle zaman dursun istiyorum. Sen istemesen de. Sen beni bu kadar sevmesen de.
Zaman dursun, kokun burnuma yerleşsin, ben sadece nefes alayım, kalbimin sesini duyayım.
Karanlık, melodisi kalp çarpıntısından ibaret bir sahne hayal ettiğim aslında. Basit,
Maliyetsiz.
Tek istediğim yanında olmaktı oysaki. Yok ama, korkmuyorum.
Daha dün söyledim, korkarsan kaybetmekten,
Kaybedersin.
Korkum yok, biliyorum sensiz de kimsesiz de yaşayabilirim. Herkes gibi.
Fakat öyle mutluyum ki ellerin saçlarımı severken. Bir daha öyle mutlu olamam, gidersen.
Biliyorum.
Ruhumun bir tarafı ısrarla hep hüzünlü, hep halsiz, hiç ikna olmuyor inanmak istediğim şeylere.
Belki o haklı.
Belki bencil sadece.
Belki de sadece duymak istiyor, ben bile anlamıyorum.
Ben bile anlamıyorsam başkaları nasıl anlar ki?
Ruhum, hep senin yanında huzurlu. İhtiyacı olan tek şey, ellerin.
Ama uzak sanki hep,
Işığım...
Uzağa bakıyorum,
Gözlerimde parıldayan, görüşümü engelleyen yaşlar.
Üzülüyorum evet.
Ağlıyorum hatta.
Bu kadar mutluyken bu kadar susmak?
Ben nerde yanlış yapıyorum ?

Kasım 29, 2011

- Uzaktan -



Dinlediğim bütün yollar,
Yürüdüğüm bütün şarkılar,
Gördüğüm,
ya da göremediğim insanlar,
yüzlerini unutmak üzere olduğum ve aklımdan hiç çıkmayanlar.
Zamanında çok önemli zannettiğim şimdi isimlerini hatırlamakta zorlandığım.
Dünyanın en güzel şarkılarını dinlerken, en sevmediğim yollarda yürümek ne kadar komik olsa da,
havanın soğukluğundan bile o yolları hatırlıyorum elimde olmadan.
Kulağımda şarkılar, aynı şarkılar. Aynı insanlar. Şimdiki ben.
Ruhum sıkışıyor aklıma geldikçe.
Hapisten çıkmışım sanki, kendimi korkutuyorum simdi, hatırlayarak.
Dünyamın hali nasıl boğucu ve ne kötüymüş şimdi burdan bakınca.
Kendi kendime, bugünleri hayal bile edemeden,
şimdi olsa gösteremeyeceğim sabırla
Dinlemişim.
Yürümüşüm.
Susmuşum.
Kötü şeyleri siliyorum ya bu aralar,
Silerken tekrar tekrar yaşamamak elimde mi?
Üzerine yenilerini yazarken, eskileri düşünüp bugünle mutlu oluyorum.
Arada hüznüm kalıyor.
Kulağımda şarkılarım.
Sırtımda soğuk hava, dönüp yüzüme vuruyor.
Gözlerimi kapatıyorum.
Kırdığım aynaların sesini duyuyorum, derinlerde bir yerde.
Uzaktan.

Kasım 27, 2011

Altıncıyirmi7

Siz hiç aşık oldunuz mu?
hiç haberiniz olmadan, hiç haber vermeden, içinizden, yanıbaşınızdaki insana bakarken, zaten hep yanınızda olan o insana, aşık oldunuz mu?
Öyle ilk görüşte filan değil, tanıdıkça, elinizi tuttukça, sizi sevdikçe ve yanınızda sustukça...
Yürünebilecek yollar bulup, şehrinizin her köşesine hatıra yerleştirdikçe,
Sokaklara isim verdikçe,
Yürüyerek, kol kola veya el ele,
Yürüdükçe aşık oldunuz mu?
Sarhoş oldukça aklınız başınızdan gitti sanırken, aklınızın başınıza geldiğine inanarak,
Daha çok zaman dursun isteyerek,
Ve aynı zamanda bir an önce geçsin diye,
Sabırsızlık çektiniz mi, sabır hiç derdiniz değilken bile?
Hayat en zor şeyken aslında, zamanla kolaylaşır oldu mu?
Basitmiş aslında mutlu olmak, zaten bir yolu varmış. Zaten hayat tam da buymuş, yürümekmiş sadece o yolda. Elini tutan biri olduğunda çok kolaymış.
Bugün altı tane kocaman ay, iki mevsim, haftalar ve günler bitirdik, birlikte.
Ben her gece dünyanın en şanslı insanı olduğumu bilerek uyudum.
Seni anlatmıştım hep insanlara, şimdi yine anlatıyorum.
Bu sefer buruk değil içim, uzakta değil yanıbaşımdasın.
Her şey bana iyilik yapıyor sanki, bu kadar güzel şeyler yaşamayı hak ediyor muyum bilmiyorum,
Ama hak etmeliyim.
Dünyanın en mutlu sevgilisi olabiliyorsam,
Dünyamı da mutlu edebilirim.

Dua: Işıklı şehrim, sönmesin hiç, ışığından mahrum etmesin beni, her şeyimi saklasın, ışığımı benden ayırmasın.

Kasım 24, 2011

Ama Ben Çok...



Derin nefesler alıyorum, karanlıkta,
buz gibi havada bile mutluyum,
ilk kez.
İçimdeki melankoli hiç bitmeyecek biliyorum,
ama başa çıkmayı akıl edebiliyorum en azından,
bu da iyi bir şey değil mi?
Esir olmuyorum.

Başım dönüyor, soğuktan, mutluluktan, kokundan ve yukarı bakmaktan.
Kendime bakıyorum yukardan, başka bir dünya içindeyim sanki,
olduğu yerde duruyor benim dünyam,
hiç hayal kırıklığına uğratmıyor,
kalbimi kırmıyor.

Öyle güzel ki burnumdaki koku, hiç bitmesin istiyorum.
Hiç bitmesin,
ben hep böyle güvende hissedeyim, ellerimi hep sen tut,
hiçbir zaman yanılma.

Dünya sadece bana güzel görünüyor biliyorum.
Benim dünyam çünkü bu,
sen varsın,
ben varım.
Gerçekleşen hayallerim, gerçekleşmeye çok yakın planlarım,
biz,
ve kelimelerim.
Senden duyduklarım,
aklıma gelenler.
İçimden susmadan söylediklerim,
ettiğim dualar,
hissettiğim tüm güzel şeyler.
Hepsi sen,
hep sen,
biz.

Dünyamda sadece ikimiz.


-hiçbitmesin-

Kasım 09, 2011

- Gece -




Yine hayat diyeceğim.
kulağımda notalarla...
burnumda kokunla..

geceyim ben şimdi
karanlık
yalnız.
dünyada sadece ben varım sanki.
zaman durmuş
boşluğun içinde öylece durmuş olan bitene bakıyorum.
müzik ve ellerim var sadece
ve kelimelerim.
beni sana getiren
seni benden ayırmayan.
geriye baktım hep
arkamdakilere,
giden ama geri gelmeyen herkese söyleyecek şeyler buldum
hep geri gelsinler istedim
gitmeselerdi keşke
dedim
ama sebebi vardı hepsinin
ve aslında mutlu ve huzurluydum da gitmelerinden
hayat bana iyilik yapıp
unutmuştu sonra
ya da unutmuş gibi yapmıştı
bilmiyorum
gitmeliymiş insanlar
anladım.
gitmelilermiş ki geri gelenler değerli olabilsin
ve neden geldiklerini anlayabileyim
ve evet
geldikleri zaman
geri çevirmeyeyim.

Kasım 02, 2011

Sekizinci Renk


Ağır yalnızlığım,
kirpiğimin ucunda duran gözyaşlarım,
alışkanlıklarım,
yorgunluğum,
istemeden sarf ettiğim sözlerim...
Sessizliğim...
Sensizliğim.
Emeklerim...
Uzağa fırlattıklarım, içimde kalmış çabalarım.
Bulaşıcı huzursuzluğum,
Dengem.
Canımın istedikleri
Özlediklerim
Acımalarım
Acıyan dizlerim.
Gerçeklerim.
Cümlelerim.
Küskünlüklerim
Boş içim.
Bomboş hayatım.
Canım her istediğinde seni özledim ben.
Bensiz gittin her yere, hep arkandan baktım.
Şimdi yanında yürüyorum.
Ellerinde.
Ellerinle.
Öyle kıymetli şimdi hepsi,
Sebebi vardır dedim,
Sebebi varmış.

Ekim 07, 2011

Re...

Durdum.
Durup etrafıma baktım.
Hayata, dünyaya, rüzgar ve bulutlara.
Hayatıma baktım, ne zamandır yüzümü çevirmişim, göz göze gelmemişiz.
Yeni fark ettim.

Ne güzelmiş hayat, renklerim, gözlerim, sana bakarken ne güzelmiş.
Şimdi bakmayı mı unuttum?
Havalar mı soğudu?

Yıllar önce bugün sahip olduklarımı düşünecek olsam, bu kadarına cesaret edemezdim.
Yine rengarenk oldu dünyam, hatırlayınca.
Rüzgar tenime soğuk vurmamaya, gözlerim ısınmaya başladı.
Ben yine yükseklerden kendime bakmaya başladım, derin nefeslerle.
Sana bakmaya devam ediyorum.
Her gün bir an da olsa bunun farkına varıp unutmamayı diliyorum hayattan, ama küçük pis şeyler geçiyor önüme bazen.
Göremiyorum.

Güneş batıyor uzakta, hava sapsarı.
Renklerle nasıl mutlu oluyorum bilsen.
Işık lazım renkleri görebilmek için.
E ama ışığım var zaten?
Ellerimde.

Ekim 05, 2011

- Flu -




Bir kara bulut gelmiş durmuş üstümde,
yağmurlar yağdırıyor, sırtıma sırtıma.
Sırtım üşüyor, huzursuzluktan.
Derdim, dert değil aslında,
havaların soğumasından daha önemli değil belki,
ama hava soğuk, dünyam soğuk olunca, ısınmıyor sırtım.
Hep ıslak saçlarım...

Sen ne güzel şairsin, ne güzel yazdın o satırları,
ne güzel anladım ben de, kendime yollar yaptım senin satırlarınla.
Sana ne mektuplar, ne harfler dizdim sıra sıra, gördün mü?
Sadece sana değil aslında,
sevdiğim her insana böyle yaptım ben.
Şimdi farkındayım artık.

Çok yorgunum ben. Çok mu büyüdüm sanki?
Yorulacak kadar?
Yorulacak ne yaptım, ne gereksiz şeylerle uğraştım, nerelere gitti aklım, kimleri üzdüm, nelere üzüldüm de yoruldum?
Hep sakin olmaya çalışmaktan yoruldum, herkesi anlamaya çalışmaktan ve anlamaktan.
Anlamıyorum artık,
ne kendimi ne başkalarını, ne seni.
Senin bir suçun yok ki, ne diye öyle dedim?
İşte bak, insanlar da böyle yapıyor, suçu olmayan insanların canını yakıyorlar.
Benim canım çok yanıyor, neden?

Benim yüzümden.
Sevmediğim insanları görmeyince mutlu oluyordum ya,
aynaya da bakmayacağım artık...

Eylül 21, 2011

- Düğüm -




Başka başka evlere giriyorum. Ama hep aynı odalar. Silüetler dolanıyor ortalıkta.
Rüya görüyorum sanıyorum.
Kulağıma sesler geliyor, kahkahalar, neşeli sesler.
Suratım asık zaman zaman, ama biri var, ona hep gülüyorum.
Hangisi gerçek hangisi sahte bilemiyorum. Belki ikisi de gerçek. Belki ikisi de yalan.
Ama ona hep gülüyorum.
Belli belirsiz.

Kapıyı çalıyorum, açılmıyor.
Aç kapıyı, beni içeri al.
Ben sadece sana güldüm bu kadar güzel,
o kadar güzel oldum ki senin yanında,
güzelleştim,
kendimi sevdim ilk defa.
sen sevdin diye.

İçimde upuzun, kapkaranlık kuyular var,
kopuk kopuk merdivenler,
ucu hiçbir yere bağlı olmayan,
asılı kalıyorum.
Uzağa bakıyorum, sen.
Koşuyorum koşuyorum, hava kararıyor.
Fırtına başlıyor.
Ama ben gülümsüyorum, sana doğru yürüyorum.
Yaklaştıkça uzaklaşıyorum,
koşuyorum,
koşuyorum,
yaklaşıyorum sanıyorum,
yerimde sayıyorum.
Uzakta sen,
Bakıyorum, yürüyorum, koşuyorum,
etrafımda eşyalar uçuşuyor, arkamda rüzgar, saçlarımı önüme düşürüyor.
Görebildiğim tek renk onların rengi,
kırmızı.
Ama sen,
koşuyorum,
yerimde duruyorum.
Yol hiç bitmiyor,
İçim kararıyor.
Gözlerim kapanıyor.
Gözlerimi açıyorum.
Boşluk...

Eylül 07, 2011

- Dua -



Aynı duayı ediyorum hep, aynı hüzünle. Aynı müjdelerle mutlu oluyorum, hep bekliyorum.
Haberin gelse kulağıma, hasret kalmasam bu kadar sesine, tenimde hissetmesem olmazlığını.
Ben hep sorarım.
Hep umarım.
Gökyüzüne baksam, hep baksam, hep yıldızlarla yaşatsam bu geceyi, canım acımasa hiç.
Bu rüya hiç bitmese,
Mevsimler değişirken bile.

- Sır -



Omuzlarım düşüyor sen aklımda durdukça.
Ağırlığının altında eziliyorum.
Düşünmek, değiştirmiyor hiçbir şeyi.
Zaman, seni bana getirmiyor bugünlerde.
Fısıltılar var kulaklarımda hep.
Herkes senin adını söylüyor,
Sadece ben duyuyorum.
Dinlediğim şarkılar, yürüdüğüm yollar, hep senden bahsediyor, ama gözlerim yetmiyor seni görmeye.
Kulaklarım adını duyduğu kadar sesini duyamıyor.
Direncim azalıyor, yoruluyorum.
Kulaklarım ağrıyor sessizliğinden.

Kitaplara yaptığım gibi, hissettiklerimi de üst üste koyuyorum.
Her gün büyüyüp zamanı değiştiriyorlar,
-di'li geçmiş derlerdi ben çocukken.
Onu özlüyorum.

Ağustos 31, 2011

Ağustos Satırları II




İpler var her tarafımda. Ellerim, kollarım, dilim bağlanmış gibi. Ayaklarımdan, bacaklarımdan sarmışlar sanki, hareket edemiyorum. Gözlerim sabit. Kulaklarım az duyuyor, sesin çok derinden gelip duymak istediğim şeyleri söylüyor,
İnanamıyorum.
Hayal görüyorum muhtemelen, gerçek olamayacak kadar güzel cümleler duyuyorum, nefes alıyorum , ağrısız.
Neşeliyim bir yerlerde, hatırlıyorum. Hep güldüğüm zamanlar vardı, hep mutlu olabildiğim.
Yoruldum artık. Durmak istiyorum, o kadar kalabalık ki, yürümezsem daha kötü oluyor. Ayaklarım ağırlaşıyor artık zorlanıyorum yürürken.
Sürekli konuşan, kahkaha atan ya da bağırıp çağıran insanlar.
Bir kenarda kendi kendime susuyorum.
Kulağıma güzel sesler gelmeye başlıyor.
Uzağa gidiyorum.
Sen giderken.
Ben duruyorum.
Gitme diyorum.
Gidiyorsun.
Çabuk gel derdi dedem, kim giderse yanından.

Çabuk gel.

Ağustos Satırları I




Yine tanıdık insanlar var etrafımda. Senin bildiğin, benim gülümsediğim. Baktığımda seni hatırlatan, içimi ısıtan güzel insanlar...
Uzaklara dalıyor gözlerim, soruyorum,
Ne kadar uzak olabilir ki?
Şehirler kadar.
Yollar, upuzun.
Zaman, geçmeye devam ederken, ben sana mı yaklaşıyorum senden mi uzaklaşıyorum? Bazen bilemiyorum.
Özlüyorum.
Seni tanımayan yok gibi, bu şehir, bildiğim başka şehirlerden aklımda kalanlar, ruhum dolanıyor sürekli. Gece hiç bitmiyor, geçmiş hep özlenir mi?
Güneş, her şeyi aydınlatırken gece neden daha çok şey hatırlatır?
Sessiz hayat, hayalleriyle birlikte giriyor evime, elime bakıyorum, ellerini özlüyorum.
Yüzümde ıslak bir şeyler, rüzgar vuruyor yürüdükçe. Düşündükçe yürüyorum.
Üşüyorum.

Ağustos 18, 2011

- Bir -




Kalabalığın içinde içine kapanık satırlarım...
Hep başkalarıyla iç içe, ama hep yabani, ayrık.. Başka biriyim ben, herkesle iç içe, herkesin içinde, herkesten, ama kendini ayıran, yalnız halinden vazgeçmeyen ve ne olursa olsun hep tek başına kalan.

Yalnızlık; dünyanın bittiği yerde başlayan, dünya bitsin de başlasa dediğim. Dinlencem...

İki dünya içinde gidip gelen çift karakterli dediğiniz, ruhum...
Sıkılıyor kalabalıklar içinde sizinle olmaktan, yanaşamıyorum yanınıza, adımlarımı geri çekiyorum. Yemeğimi kendi kendime yiyip gözlediklerimi kendime saklıyorum.
Anlamıyorsunuz diye,
anlamazsınız sanıyorum.
Yüzünüze gülüyorum. Sanki her şeyi anlıyormuşsunuz gibi...
ama yok.
Arkanızı dönüp kostümlerinizi çıkardığınızı görüyorum.
Tüm bencilliğinizle size bakıyorum.
Görmüyorsunuz.
Akşam oluyor.
Ertesi gün.
Yine aynı.
Yine parlak.
Yine güleç.
Hayat hep kalabalık.
Ben yalın.
Yalnız.

Ağustos 16, 2011

- AY -




Gözlerinde bulut vardı hep, unutamıyorum.
Başını yukarı kaldırıp akmasın diye beklerdin öyle..
Ben gördüm.
Şimdi ben de başımı kaldırıyorum öyle, akmasın gözlerimdekiler, ama yukarı bakınca da seni görüyorum, çocukken öyle derlerdi ya, yukardasınız siz şimdi, hepiniz, çocuk aklımızla.
Ben hiç ağlamam sanırdım kötü haber duyduğumda, donup kalırım diye düşünürdüm en fazla.
Öyle olmadı.
Ne saçma hayat, ne için uğraşıyorum, bazen anlamıyorum seni düşündükçe.
Sen ne için uğraştın?
Yukarı bakmadan yazıyorum bu satırları şimdi ama görmüyorum da hiçbir şey.

Doğduğumuz toprakta mı öleceğiz sahiden?
Yok.

Upuzun yol gidiyorum yine, ayçiçekleri yok şimdi, kış diye.
Kış evet mevsimlerden, kış.
Ortası.
Buz gibi.
Bulutlu bembeyaz hava. Parlak. Işık ışık.
Gözlerim, başım ağrıyor.
Kulağımda hep aynı şarkılar çalıyor.
Ellerim hep aynı harflere dokunuyor.
Herkes ölür mü sahiden?

Kalbim ağrıyor.
Düşünemiyorum seni bile uzunca bir süredir, çok kırık kalbim,
cam gibi sanki.

Yorgunum.
Senin kadar olamam tabi.
Benimki de laf.

Sorsam, memleketine adım attığın geceyi, ikram ettikleri üç beş zeytini nasıl güzel anlatırdın şimdi.
İyi ki sormuşum o zaman.
Yine sormak istiyorum.
Ağlama ama anlatırken,
ben ağlarım.

Kimse seni hatırlamıyor mu artık yoksa onlar da benim gibi gizli gizli mi düşünüyorlar?
Benim gördüklerimi görmediler ama, şanslı mıyım şanssız mı onu bilmiyorum.
Gözümün önüne gelme o halinle.
O kadar duygusal olmaz ki koca adamlar, sen niye oldun?
İnsan, kardeşim beni aradı diye ağlar mı? Sen de yani.

Kocaman ellerin vardı, ıslanan yüzünü sildiğin.
Benim ellerim,
küçük...
Sen dedesin,
ben çocuk...

Ağustos 14, 2011

- Rüya -





Alışmadığım yerlerdeyim.
İlk defa görüyorum bu insanları...
Tanışma faslı...

Yeni yeni seyler giriyor hayatıma, hayatımı oluşturuyorlar isteyerek veya fark etmeyerek. Bakıyorum hep, nasıl insanlarla yaşıyorum, bana neler neler öğretiyorlar, beni nerelere götürüyorlar, ilk kez ne yaşıyorum onlar sayesinde?..
Aklım başka çalışıyor, başka şeylere yoruluyor. Soru soruyor sürekli.

Gözlerim hep seni arıyor.
Hayal mi gördüm diyorum, zaten yoktu ki? Bu insanlar da tanıdık zaten. Bu hayat, bu mekan... Her şey tanıdık. Alıştığım asıl ortam bu aslında. Evim gibi, mahallem gibi her noktası. Biz aile gibiyiz aslında.

Ee?..
Ben neden yabancıyım?
Ya da tanıdıklarım nerde?

Başka diller duyuyorum, anlamıyorum burda konuşulanları. İnanamıyorum insanlara, bu kadar sahte değillerdi, ne zaman böyle oldular?
Ben de mi öyleyim artık?
Ben de mi başka biriyim, kimim?

Yaz bitiyor.
Şaşkınlığım mutsuzluğum oluyor.
Zaman çok çabuk geçiyor.
Bir parçam hep bu mevsimde kalıyor.

Gözlerimi kapatıyorum.
Uyanıyorum.

Ağustos 09, 2011

- Tur -




Geçmiş ne garip.
Geçmişte yaşamak, geçmişi hatırlamak, an'da takılıp kalmak.
En büyük becerim ya da yeteneksizliğim bu sanırım. Dönüp dolaşıyorum, aynı yerlere gidip geri geliyorum. Ne değişiyor? Hiç.
Zaman, insanı değiştirip eski hallerine döndürmeye bayılıyor, oyun oynuyor resmen. Dalga geçiyor.
Ben de her seferinde kandırılıyorum.
Hep ikna oluyorum gitmeye, bazen pişman olarak, bazen mutlu olarak geri dönüyorum, bugünüme.

Her şey değişiyor, değişmediğimizi inatla, ısrarla tekrarlıyoruz.
Değişiyoruz, başka şeylere dönüşüyor içimizdeki her şey. Elimizde olmayan şekillerde ve oldukça hızlı biçimde.
Şaşırıyoruz sonra, böyle bir şeyin gerçekleşmesi imkansızmış gibi.

Öyle değişik şeyler oluyor ki gözlerimi açıyorum kocaman kocaman. Hep o değişik şeylere bakıp inanmak istiyorum, gerçek olabildiklerine...
Ödüm kopuyor bir yandan, içim içimi kemiriyor, ya gerçek değilse diye. Dualar ediyorum gerçek olması için, o kadar inanılmaz, öyle hayali geliyor ki!
Nefes nefese kalıyorum, dilim tutuluyor şaşkınlıktan, ağzımı açamıyorum. Tek kelimem kalmıyor söyleyecek. Bakıyorum.

Sadece bakıyorum.
Gerçek misin diye soramıyorum bile.
Korkuyorum belki de gerçek olmasından? Bu kadar güzel şeyler varsa gerçekte, ya bir gün hayal olursa? Geldiği yere geri dönerse?
Bile bile düşünüyorum bunları.
Sonucunu bile bile yaşıyorum her şeyi, iyi dileklerle, yine de iyi niyetle.

Hayat!
Bana ne güzel şeyler verdin.
Beni nasıl mutlu ettin, kalbimi nasıl ağrıttın, nasıl uçurdun öyle yükseklere! -ki inemedim daha sarsılsam da-

Yaşayamadığımı düşünürken, yaşadığımı hissettirdin sen.
Kocaman gözlerim var benim,
seni hep görecekler,
hep bakacaklar sana.
Uzak kalacağım belki, belki çok yakınında olacağım elimi uzatamayıp, yine.
Ama zaman.
Beni sana getirecek her istediğimde, yolculuk hiç bitmeyecek geçmişe.
Zaman...
Şu an geçmiş olurken,
ben bir adım daha büyürken,
mevsimler değişirken,
içinde bulunduğum her şey bir gün değişecek olsa bile.

Aynı kalıyor geçmişteki kokular...

Ağustos 08, 2011

- Bulut -



Uyuyamıyorum.
Gözlerim kapanıyor ama yorgunluktan mı, mutluluktan mı bilmediğim bir zaman içi bu. Geçmiş zaman gibi, hiç gelmemiş gibi, yaşanmamış, olmamış, aynı zamanda her şey olmuş bitmiş, gitmiş gibi.
Rüya içinde rüya görüyorum,
nerdeyim ben?
kimim aslında?
En yükseklere çıkıyorum, denizler, bulutlar üstünde, havalardayım. Gözlerimi kapatınca düşüyorum, sarsılıyorum, kendime geliyorum, upuzun bir kuyunun dibindeyim, hep olduğum yerde. Hiç çıkmadım sanıyorum, boynum ağrıyor yukarıya bakmaktan.
Gözlerim kamaşıyor.
Uyuyorum.
Rüyamda seni görüyorum, kanatlarım varmış meğer, o filmdeki kız gibi kocaman olmasam da, hem her şey siyah - beyaz, hem inanılmaz, hem de gerçek. Aşağıya bakıyorum hep, midemde kelebekler... Başımı döndürüyor rüzgar. Kafamı karıştırıyor.


İç içe geçmiş, karışmış hayat!
Bazen tıkanıyorum, nefesim kesiliyor,
duruyorum.
.
.
.


Bazen deli gibi koşmak geliyor içimden, en uzağa.
Beni bekleyen senmişsin gibi.
Yalan oysaki.
Hep ben bekledim.
Şimdi neden duruyorum?

"Hava kurşun gibi ağır..."

Yarına bırakıyorum.
Erteliyorum.
Kanatlarımı mı sakladım?
Uyandım mı?

Sorularıma cevap veremiyorum.
Omuzlarım ağrıyor.

Ellerinin arasındaydı oysa.
Şimdi nerdeyim ki?

Haziran 29, 2011

- Senin Şarkın -




Sen bana ne yaptın da ben böyle oldum bilmiyorum. Anlattığın hikayeler mi, dinlettiğin şarkılar mı seni bu kadar değerli yaptı,
yoksa ben büyüdükçe seni de mi büyüttüm?
Hala hayatımda olmana inanamamam neden?
Ben o kadar küçük müydüm, yanımda seni göremeyecek kadar?

Bir şarkı çok güzel diye ağlatır mı insanı?
Bu kadar korkmuşken insanları kaybetmekten, seni bir kez kaybettim diye mi korkusuzum şimdi?
Kendime çok mu güveniyorum, artık yanımdasın diye rahat mıyım?

Suskunluğum bundan.
Sen yokken dinlediğim her şarkıyı şimdi sen varken dinliyorum,
içimde fırtınalar kopuyor.
Ne çok ağlamıştım diyorum, boşuna mıymış?
Gelecekmişsin ya zaten!
Gözlerim doluyor, artık onlar da alışmışlardı, kulaklarım ne duyuyorsa ona göre tepki veriyorlardı: hüzün, sevinç veya kırgınlık.
Şimdi şaşırıyorlar, mutluyum diyorum çünkü.
Hiç olmadığım kadar mutluyum.
Hiç olmadığım kadar cesurum.

Çok zaman geçti sen olmadan.
Şimdi bir an bile sensiz geçsin istemiyorum.
Gözlerimdeki bütün kayıtları silip, üzerine yenilerini ve mutlu olanları yazmak istiyorum.

Ellerimde senin ellerin var,
herkes bilsin istiyorum.

Haziran 28, 2011

- Krmz'nın Pazartesisi -



Hayat ne tuhafsın.
Bugün 28 haziran. Sen benim gözümde değişeli tam 1 ay 10 gün, benim gözümde
bambaşka olalı tam 1 ay oldu.
Gözlerim kapanıyor mutluluktan, sarhoşluğum filan, hep bundan aslında.
Mutluluk sarhoşluğu dedikleri şey belki, her şey hayal gibi.
Yok değil.
Hayal kursam bu kadarına cesaret edemezdim.
Değişik bir şey, anlayamıyorum.
Rüya olsa, uyandığımda çok üzülürdüm, gerçek değilmiş diye.
Üstelik ne rüyalar gördüm de, gerçek olmadığı için kahroldum.
Mutlu uyandığım sabahlarım nasıl karardı, rüyaymış diye.

Şimdi bakıyorum.
Hepsi gerçek.
Rüya ya da hayal olamayacak kadar gerçek şeyler varmış hayatta. Farkında değilmişim.

Teşekkür ederim.
Neye ve kime bilmiyorum, bu mutluluğumu sabrıma mı, zamana mı ya da hayata mı borçluyum bilmiyorum.
Kollarımı açıp gökyüzüne kaldırıyorum başımı,
başım dönüyor.
Düşecek oluyorum, korkusuzum artık.
Yanımda, yanıbaşımda, ellerimde
Sen.

Ben nasıl hak ettim bunları?
Yıllar önce yazdığın satırlara sevindiğim gibi,
şimdi yaşadıklarıma inanamıyorum.
Her şey hem gerçek,
hem inanılmaz.
Dünya bana doğru eğilmiş, güneş sadece benim yüzüme vurmuş,
gece sadece beni aydınlatıyor sanki.
Gözlerim her şeye gülüyor,
ama hep seni arıyor.

Haziran 22, 2011

Koku II



Uzun yollardan geçtim.
Uzaklara gittim, hiç bilmediğim yollarda, tanımadığım sokaklarda yürüdüm.

O yollarda ne kokular geldi burnuma bilsen, nasıl içime çektim tarlalardaki çiçeklerin kokusunu, nasıl tiksindim pis sulardan geçerken... Nefes almadan, dayanarak.
Sonra bir gün, geri döndüm.
Evime döndüm.

Şehrimin kokusu, sokağımın, evimin, yatağımın...
Hiçbiri böyle güzel kokmadı burnuma,
Hiçbir kokuyu duyduğumda sağıma soluma arkama bakınmadım bu kadar.

Şimdi, derin nefeslerim var diyorum ya,
kokun var aslında her yerde.
Doya doya içime çekiyorum ki, bir gün yok olursa kıymetini bildim diyebileyim.
Rüyalarıma götüren koku bu,
en güzel zamanlarımı hatırlatan,
seni sevdiren.

Bileğimde şimdi.
Yanımda sen varmışsın gibi.

Haziran 21, 2011

- Sen -



Rüzgar vuruyor omuzlarıma.
Geceye...
Üşüyorum.
Ellerim, seni arıyor, karanlığın içinde.
Hep aradı.
Dokunduğum her yerde sen varmışsın gibi temkinliydim,
gözlerim kapalı da olsa, hissedecektim, biliyordum.
Orada olmalıydın tam o an.
Oradaymışsın.
Buldu ellerim yüzünü,
karanlık aydınlık oldu.


Çabuk çabuk yürüyorum şimdi. Ellerim çok boş kalmasın, ellerini tutsun diye.

Haziran 18, 2011

Yerden Yüksek




Yükseklerde bir yerde kendime rahat mı rahat bir yer buldum.
Oturuyorum.
Ayaklarımı aşağı sarkıtıp, yine ve ısrarla gülümsüyorum.
Sakinim.
Huzurluyum.
Derin derin nefesler alıyorum, şükrediyorum, şansıma.
Şanslı olduğumu biliyorum.
Kutsallaştırdığım ne varsa, çoğalıyor gittikçe.
Sevdiğim, beklediğim ne varsa beni buluyor.
Sipariş vermiş gibiyim, eksiksiz elime ulaşmış gibi.

Ruhum yükseklerde bir yerde, derin nefesler alıyor.
Mutlu bakıyorum hayata, her şeye inanmak istiyorum.
Biliyorum ki ışıklar içindeyim, tertemiz.

Etrafımda uçuşuyor her şey, rüya gibi, rüya gibiyim.
İç içe geçmiş zamanlar, kollarımı kaldırsam havalardayım, ayaklarımı sallasam uçuşuyorum tül tül!
Dönüyor dünyam, düşmüyorum ama.
Ellerimden tutan, omuzlarımda varlığını hissettiren,
sen.
Gözlerim kapalı ama görüyorum.
Doymak bilmiyorum zamana, yaşamaya.
Burnumdaki koku hele, öyle yerleşikmiş, yerini yadırgamadı hiç.

Düşünüyorum.
Düşünüyorum.
Şaşırıyorum.

En parlak ışığım hiç sönmemiş ki hep yanıyormuş.

Haziran 08, 2011

Ziyafet



Kalbim...
Yükseklerde dolaşırken, gözlerim kısılıyor güneşten.
Bu defa parmaklarımdaki titreklik sinirden veya tedirginlikten değil, sevinçten.
Dokunduğum her şey rengarenk oluyor, gözlerim gökyüzünde dolanıyor sürekli, hiç bitmeyen teşekkürlerimi iletiyorum sessizce.
Derin nefesler alıyorum,
bu defa içimde yer açmak için değil, huzurdan.
Dünyanın en şanslı insanı oluyorum.
En mutlu edileni, en güzel sevileni.
Hayat, şimdi beni alıyor koynuna, sıkı sıkı tutuyor, hiç bırakmayacak gibi.
Kulaklarımda en sevdiğim şarkılarım, gökyüzünde uçan balonlarım, rüzgarda uçuşan saçlarım...
Her şey kıpkırmızı!

Hiç bitmeyecek gibi hayat.
Hiç bitmeyecek gibi yaşamak.

Mayıs 23, 2011

- Kramp -

Dünyanın kenarında, tam sınırında duruyorum. Gözlerimi açsam, ayaklarımın dibindeki boşluğu fark edip dengemi kaybedeceğim. Sonsuza düşeceğim sanki. Öyle boşluk, ama bir yandan da farkındayım ki bir el var arkamda, omuzlarımdan tutuyor düşmeyeyim, gitmeyeyim diye.

En büyük mutluluk sebebim o işte.
Güven ve huzur kaynağım.

Sımsıkı kapalı gözlerim. Ellerim yumruk olmuş, sıkmaktan ağrımış. Rüzgar var kulaklarımda uğuldayan, sallana sallana geçiriyorum hayatı. Gözlerimi açacak oluyorum, rüyaysa diye korkuyorum. Ya rüyaysa?
Ya gerçek olmadığını görürsem baktığımda?
Kırılırım.
Kırgın halimle, başım sağ omzuma yatık, inanamayarak bakarım, beni hiç terk etmemiş boşluğuma.
Geri geri gider ayaklarım, düşmeye cesaret bile bulamadan.

Yok ama. Bu defa gerçek.
Yine de korkağım.
Yine de cesaretim yok gözümü açmaya.
Böyle nefes alabilirim, omuzlarımda bir çift el, başım arkaya yaslanmış...
Huzurla.

-Hiçbitmesin-

Mayıs 16, 2011

- Kesik Kesik -

ellerimi kestiler.
kollarımı.
başka yerlerde uyuşuyorlar şimdi.
benim değiller.
buna rağmen kurtulamıyorum bu histen.
neden çaresizim?
neden büyümedim hala?
neden ben hala burdayım?
hala ben, neden?..
kırabiliyorum ama artık, dağıtıyorum, döküyorum...
sevmediklerim var artık, yüzümü buruşturduğum zamanlarım var.
sinirlendiklerim...
hayalini kurduğum ama hiç gelmeyen insanlar gibi, umutla beklediğim mevsimlerim, güneşim, şehrim...
nefes alabildiğim kıyılarım var, beni terk eden gemilerim...
sisli denizlerim var artık, masmavi olmayan, ama alıştığım.
korksam da
alıştığım.
yokluğunu tanıdığım insanlar var.
özlediğim.
geri getiremediğim.
ıslattığım yastıklarım var,
hiç kurumayan.
hiç geçmeyen lekelerim var,
damla damla,
gözyaşlarım.

Mart 25, 2011

- Tual -



Yine mi sen?
Yine mi bugün?
Şikayetçi değilim alınma hemen be! Seviyorum ben hüzünlü olduğum zamanlarımı bile ama onlar ufakk, halledilebilecek şeyler diye, harabeye dönüştürmediğinden...

Ama bu, çok fazla benim için, hala.. Ellerimi uyuşturuyor düşüncesi, öyle zor ki, görüyorum hala alışamadık, alışamadım. Alışmayı da beklemiyorum, ama en azından omuzlarıma kadar uyuşmayayım istiyorum, tutmuyor parmak uçlarım.

Panik yapıyorum.
Tek açıklaması bu halimin, panik.
O kadar erteliyorum ki yaşamayı, böyle kısıtlı zamanlarda aklıma gelip, ister istemez yaşayınca, sanki yeni öğrenmişim, sanki ilk kez duymuşum, sanki şimdi olmuş gibi... Panik yapıyorum.
İnanamıyorum.

Çünkü yaşamıyorum gerektiği gibi bunu da.
Nasıl yaşanır ki onu da bilmiyorum sahi?
Nasıl alışır insan ölüm fikrine?

Görmezsin birini anlayabilirim, görüşmezsin, aklına getirmezsin. Tamam.
Bir gün görebileceğini düşünüp ne yaparım diyebilirsin belki, hadi o da olsun. Tamam.
Ama işte bu "bir daha hiç" duygusu mu bizi böyle üzen? Bilmiyorum, bu da değil galiba, ben seni görebileceğimi biliyorum çünkü, adım adım yaklaşıyorum ben de her gün kaybettiğim insanlara, sana...
Ne peki o zaman?
Olması gereken mi?

Bu.
Böyle.
Böyle mi?

Zorhayat. Bazen.
Güzel olduğu kadar.

Seni çok özlüyorum Tülay.
Doğum günün kutlu olsun.

Mart 10, 2011

Yüzün*

Aklımda...
Yüzün.
Ama siliniyor her geçen gün detayları.
Unutuyorum...
Şaşırıyorum...
İsteyerek belki, belki farkında olmadan, belki iyi de oluyor, belki hak ettin, belki hak ettim...
Unutuyorum.
Tek tek dokunduğum her noktayı, parmağımın ucuyla siliyorum sanki.
Gözlerimde gözlerin var, her şeyi anlatan.
Her şeyi anladığım o an var, kalbimde bıçak yarası gibi...
Unutuyorum ama...
Hatırlatan şeylere dokunmuyorum başkaları gibi.
Ne yaşadıysam sevinerek, kıymetini bilerek, bunun da kıymetini bileceğim.
Yok olana kadar.

Hep yürüdüğüm bir yol var.
Bütün hüzünlerimi o saklıyor kaldırımlarında. Bütün şarkılarımı o biliyor. Sessizce selamlaşıyoruz her geçişimde...

Kar yağıyor şimdi.

Şemsiyesiz yürüyecektik oysaki, yağmurda.

Mart 06, 2011

- Ani -


Sakin ol şimdi...
Yavaşla...
Bu anı hisset.
Hızlı yaşamak zorunda olmadığın, koşturmadığın, nefes aldığını bile bile adım attığın nadir anlardan biri belki.
Hisset.

Başını yastığa koyduğunda bu anı hatırlatacağım sana.
Terk edildin..!
Şimdi senin seçimin olmadan...
Yalnızsın..
Başkalarına yaşattığın şey buydu işte. Bu yüzden üzülmüyorsun aslında. Bu yüzden rahat için. Kalbin bunun için rahatladı. Kurtuldun paranoyak olmaktan. Huzura erdin. Mutlusun bile aslında. şımarıklıktan ve hiç yaşamadığın bir şeyi yaşıyor olmaktan dolayı duyduğun şaşkınlık içindesin sadece. Bu kadar zaman başkalarına yaptıklarının bedeli belki.

Islan şimdi yağmurun altında. Hisset bu anı, bu ani yalnızlığı. İçine çeke çeke... Hisset. Canının yanmadığını biliyorum aslında. Onların neler hissettiğini anlamak için sadece... Biliyorum.

Dayanılmaz değil değil mi hiçbir şey senin için?
Ne yazık..
Yine de tam anlamıyla anlamayacaksın yaşattıklarını, kısmen bileceksin.

Mart 04, 2011

ZeytinDalı

Yine siyah beyaz her şey...
Rüzgar, etrafımda dolaşıyor.

Hızlı adımlarla yürürken bugün eve doğru, gözüm bahçedeki zeytin ağacına takıldı. Neden takmıştın bu ağaca bilmiyorum, o kadar çok ağaç gitti, bir tek o kaldı. Zeytin falan verdiği yok, ama büyüyor her gün, upuzun oldu sen gittiğinden beri.

Her şey çok anlamsız bazen.
Çözemiyorum, ne için uğraşıyoruz? Nedir amacımız? Cevapsız kalıyorum. Siyaha düşüyor yine aklımda aydınlanmış ne varsa, karar veremiyorum, önceden bildiklerimi unutuyorum.

Daha öğreneceğim çok şey var değil mi?
Neden herkes bilip de uygulamıyormuşum gibi davranıyor o zaman?
Neden herkes kendi bildiklerini başkalarının da bildiğini varsayıyor?

Bir de neden herkes bu kadar saygısız? Bu kadar bencil?
Neden herkes kendi kendine gülümsemek yerine, yanındakini dürtüp "Nekomiğimdimi" bakışı atma çabasında? İnsanlar ne zaman salak oldular?
İnsanlar ne zaman pohpoh delisi oldular?

"Bu dünyada herkes kendini düşünüyor."
Doğru olan da bu değil mi zaten? Herkes kendini düşünsün, gidin kendinizi düşünün, kendinize bakın, kendi hayatınızı inceleyin, kendinizle dalga geçin, kendinizi geliştirin, başkalarının gelişmemişliğini bırakın, kendinize bakın. Kendinize iyi bakın. Başkalarının ne yapamayacağıyla değil, kendiniz neler yapabilirsiniz -kendiniziçin- buna kafa yorun.
Kendinizi düşünün evet, bencil olun, mutlu olun. Ama kendi kendinize mutlu olabilin.
Başkalarının yüzü asılmasın siz güleceksiniz diye. Komik olmuyor çünkü o zaman, gülmek olmuyor onun adı, sırıtmak oluyor. Hoş olmuyor.

KArman çorman her şey. Yangın yeri gibi yine hayat. Ağzımı açamıyorum, ama dilim hiç susmuyor.

Ocak 22, 2011

" Çalın Davulları "


Bomboş.. Bembeyaz bir sayfaya bakıyorum karşımda...
Sessiz..
Temiz.. tertemiz.
Yeni doğmuş çocuk gibi, bomboş, muhtaç..
Birileri ağlıyor kulaklarımda, kendi sesimi duyuyorum.
Başımı çeviriyorum, yemyeşil tarlalar..
Uçsuz bucaksız her yer..
Sonu yok bakabildiğim kadar bakıyorum, gözlerimin yettiği mesafeye kadar..
Çamursuz, ama soğuk..
Yüzüme vuruyor rüzgar.
Yalnızsın diyor, şimdi yalnızsın.
En az senin kadar yalnızım işte,
kulağımda bir türkü, gözlerimi dolduruyor.
Hava buz gibi. Ama üşümüyorum, senin yattığın yeri düşündükçe,
üşümüyorum.
Selanik Türküsü bu..
O kadar yakın ki şimdi benim söylediklerimi söylüyor sanki.
Hıncını Selanikten alıyor..
Sen bilirsin belki bu türküyü..
Bilmesen de eminim seni de bu kadar kötü yapardı.
Ağlardın belki..
Ama ağlama sen.
Gördüm iki kere ağladığını,
öyle fenaydı ki...
Sen o kadar duygusal mıydın, ben o zaman mı fark ettim, şanslı mıydım bunu görebildim diye, görmesem daha mı iyiydi,
bilsem..
Bilmek daha iyi galiba..
Çünkü sonra sana hiç kızmadığımı fark ediyorum.
O zamana kadar çocuk kalbimle kızmış olsam da, olsun..
Sen ağlama hiç.
Şimdi beni görüyosan bile, dolmasın hiç gözlerin.
Bu çalan türküyü de duyma..
Ben, bana seni hatırlatıyor diye dinliyorum hep.
Ama sen duyma.

Buz gibi hava..
Üşümüyorum ama.
Çamurların içine bıraktılar seni, çok yağmur yağdı, toprak çöktü..
Toprak..
Ne yabancı kelimeler kullanıyorum.


Ölüm çok garip..
İnsanın en az düşündüğü şey bu galiba.
Belki de öyle olması gerek, insan delirecek gibi oluyor gideni bir daha görmeyeceğini düşündükçe.
Kabul etmek istemiyor, ama hiçbir şey kabul etmeyince daha kolay olmuyor.
Kabul etmem lazım biliyorum.
Uzaklara bakıyorum.
Seni görüyorum.
Bak buralar hep senin memleketin.
Ben çok uzaklardayım şimdi, gözlerin yaşla dolmasın ama,
Seni unutmadım..
Galiba biraz az düşünmek zorundayım,
daha az ağlamak için...

İyi uykular.

Ocak 21, 2011

Mutlu (!) Son


En az inandığım şeydi mutlu sonlar.
Aşk varsa mutsuz sonlandığı içindi.
Mutlu biten her şeyi filmlerde gördüm ben, o filmleri ondan öyle sevdim. Mutlu sonu olmayan filmleriyse daha gerçek bulduğum için bu kadar benimsedim.

İşte.. Hayattaki bütün sorunum, dengesizliğim, anlaşılmazlığım burdan geliyor..
Sırrım bu.

Mutluluk anlıktı, ben küçük şeyleri o yüzden büyüttüm. Sandınız ki küçük şeylerle mutlu olabildiğim gibi yürütebilirim bu hayatı da. Ama o küçük şeyler büyüyor sonra, beklentilere dönüşüyor ya.. Onu sevmiyorum ben işte. Mutlu olmamı beklemenizi sevmiyorum. Mutlu olmuyorum o zaman.
Sipariş üzerine mutluluk... Benim becerebildiklerim arasında değil..
Mecburiyet halinde mutluluk...
Hiç değil.

Derdim bu benim.
Mutsuzluğum kendime, mutluluğum herkese.
Keşke bu kadar takmasaydınız kafanıza mutsuzluğumu da, ben de kendimi mecbur hissetmeseydim...

Mutlu sona inanmıyorum evet.
Aşk varsa, tek taraflıydı her zaman,
aşıklar varsa, biri daha az aşık...
Ya da uzak işte.. Bir şekilde 'olmaz'dı.

Olmadı.

AlıntıHayat



" Sorun nedir? "
" Bu yürümeyecek. "
" Bu kadar mı yani? Bunu söyleyip öylece susamazsın. "
" Durum neyse onu söyledim. Tartışmak için değil. "
" Doğru. Çünkü geleceği görebiliyorsun."
" Hayır. Ama geçmişi görebiliyorum. Sana ne kadar korkunç şeyler yaptığımı hatırlayacaksın, ve kendini değiştiğim konusunda ikna etmeye çalışacaksın. Ben yine o korkunç şeyleri yapmaya başlayacağım, çünkü değişmedim. Sonra sen çocuğu olan biri için korkunç bir seçim olacağımı fark edeceksin. Buradan sonra da bütün bunların tamamen bir hata olduğu sonucuyla yüz yüze geleceksin. Bunlardan birinin bile doğru olmadığını söyle. "

"Sadece mutlu olduğunda korkuyorsun. Sonsuza dek sürmesini beklemiyorsun."
" Çünkü sürmez. "
" Bunu bilemezsin. "
" Sana korkunç şeyler yaptım. Sana yine korkunç şeyler yaparım."

Ocak 20, 2011

- Yersiz -



Aklım paranoyayla dolu.. Uyuşuk.. Düşünemiyor, sürekli uyumak istiyor..
Uyku halinde hayat.
Tembel gözlerim, yorgun. Bakmak istemiyor hiç kimseye, kimseye...
Baktıklarını görmüyor, gördüklerini anlamıyor.

Ellerim.. Uyuşuk. Kimseye inanmak istemiyor, onlar da paranoyak...
Saklanıyor, uzanmıyor kimseye. Hiçbir şeye...
İsteksiz. Titrek...

Kulaklarım duymuyor güzel şeyleri.. Kötülükler fısıldıyor sürekli, sürekli kötü şeyler var kulaklarımda... İnanıyor duyduklarına.

Dilimden söylemek gelmiyor hiçbir şey. Hiçbir şey anlatmak istemiyorum.
Duyurmak istemiyorum aklımdakileri kimselere, bilmesinler, görmesinler, beni beklemesinler istiyorum.

Hepsi beni bekliyor. Anlatmak istemiyorum, duymak istediklerini söylemek istemiyorum, yapmak istediklerini yapmak istemiyorum.

Sevmek istemiyorum kimseyi, konuşmak, görmek, duymak..
Kokusu olmayan şeyleri istemiyorum.
Olmayan şeylere varmış gibi davranmak istemiyorum.
Olmadıklarını gösteremiyorum.
Olmadıklarını görmüyorlar...

Beni bekliyorlar..
Ayaklarım, aklım, ellerim...
Hiçbiri gitmiyor.