Ağustos 27, 2012

- Kurgu -

Masal anlatayım gel,
ama mutlu değil hiç,
mutlu sonu yok.
Masalı anlatmadan sonunu söyledim,
ne önemi var ki artık?
Sonunda mutlu bir şey olmuyorsa neden anlatayım ki?
Sonunda mutlu olmuyorsak ne anlamı var ki yaptıklarımızın?
Ne bileyim.
Ağlayamamak diye bir başlık gördüm bugün sözlükte
tam benim durumum bu şimdi,
ağlayamamak
tanımını bile yapamıyorum
gözlerim doluyor
sebebi de yok
belli değil neden böyle olduğu
herhalde boşluktan
insanlara kötülük yapmaktan
üzmekten
ama ağlayamıyorum artık
zamanında çok ağlamaktan
çok hayal kırıklığına uğramaktan
çok hayal kurmaktan.
çok hayal kurmayacaksın demek ki
her şeyi yaparım ederim demeyeceksin
hep kendini ama hep de başkalarını düşünmeyeceksin
ben kendimi hiç düşünmedim
hep başkası mutlu olsun yeter dedim
dedim
dedim
dedim
sonunda kendim mutsuz oldum işte
bak ağlayamıyorum bile
ama zaten neden ağlayacağım ki ben istedim böyle olmasını
çok hayal kurmak da ağlatıyor insanı demek ki
ben artık hayal kurmaktan vazgeçtim
bir şeyin olacağı varsa olur zaten neden kuruyoruz ki
kurduğumuz anda gerçek de olmuyor
hemen gerçek olsun istiyoruz mal gibi
en iyisi hiçbir şey istememek beklememek demiştim bir keresinde
taa lisedeyken
o zamanki defterlerimden birine yazmıştım hatırlıyorum
unutmuşum işte
sonra başka şeyler istemeye ve bir şeyler beklemeye devam etmişim hep
söylediğimi unutup
hep kötü şeyleri yok sayarak erteleyerek
boşvererek yaşamaya devam ediyoruz hem de güya gülerek
ben öyle yapmayacağım artık
bu kötülüğü yaşayacağım
çünkü daha kötüsünü de yaşadım zaten
ondan kötü olamaz biliyorum
sadece zaman lazım hep olduğu ve herkesin dediği gibi
zaman geçsin diye filmler diziler izlemeyeceğim artık
zaman çabuk geçsin de unutayım demeyeceğim
geçmezse geçmesin
hile yapmayayım
bir şey yaptıysam bunun getirdiklerini ne kadar kötü üzücü pis de olsa
yaşamalıyım
çünkü zaten erteledim
herkes her şeyi erteliyor
sanki her şey hep bizimmiş gibi
değil işte
belki yarın ölürüm ölürken de düşünürüm dün keşke şunu şöyle yapmasaydım diye
değer verdiğim şeyleri elime aldıkça onlar başka şeyleri önemsediler,
ben de sıkıldım
ben hep daha değerliyimdir sanmıştım artık
hele zorlukla mücadele etmiştim o kadar beklemiştim sabretmiştim sevinmiştim geldiğinde
ama öyle değerli değilmişim ki gelmesem de olurmuş
kalbimi her gün kıran şeylerden uzaklaşacağım artık
bu kendim bile olsam böyle yapmalıyım
kolay olan her şeyi zorlaştırmayacağım
kim neye değer veriyorsa gitsin onunla yaşasın
ama sonra da kaybettiklerine üzülmesin
çok yoruldum yazmaktan
düşünmekten
ama artık ağlayabiliyorum
ama artık ağlamayacağım
ben elimdeki şeylerin değerini hep elimdeyken bildim
gittiklerinde de yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım
bu konuda şanslıyım
ama kimseye bir faydası yok.

Haziran 24, 2012

- Rengin -

Korkuyorum, hala
adım adım korkuyorum
yudum yudum tüketiyorum içimdeki umutları
sana dair,
arkama bakıyorum
gelmiyorsun,
çok uzaklara bakıyorum
gitmiş misin?
anlayamıyorum
koşsam yetişir miyim
saklandın mı yoksa,
tamamen mi gittin
gelecek misin bir gün
beklemeli miyim
korkmamalı mıyım yoksa
oturduğun yerden beni mi izliyorsun?
Eğleniyor musun?
Gülüyor musun bana
seni ararken gözlerim
komik mi görünüyorum
Çevremde dönüp dolanıyorum değil mi
ne komiktir kimbilir,
İçimde kocaman bir boşluk var oysa
görüyor musun
görsen böyle eğlenebilir miydin bilmiyorum
korkardın
seni ne kadar sevdiğimi görsen,
korkardın
gördün mü yoksa
gittin mi
beklemeli miyim geleceksin diye
yürümeye devam mı edeyim
koşayım mı peşinden
arkada mı kaldın acaba
ben mi görmüyorum burnumun dibinde misin
nerdesin
yine nerdesin
Uzağa bakıyorum
mavi
yukarı bakıyorum
mavi
omuzlarımda yorgunluğun var
aldığın her nefesin rengini biliyorum
ama nerdesin
görmüyorum
gidiyorum
ama gelirim
peki sen?

Haziran 23, 2012

- Islak -

Birbirinin içine geçmiş her an

Aklıma her geldiğinizde, siz

Tüylerimi diken diken eden hatıralarım,

Hüzünlendiren mutlu zamanlarım,

Hepsi siz.

Hep yavaş hareketler

hep keman ve piyano

hep hüzün

Ama hep mutluluk demektiniz siz

Ben gururla baktım

El salladım arkanızdan

Ağlaya ağlaya giderken.

Mayıs 16, 2012

- Uçsuz -

Zaman, önümde açılan bembeyaz bir sayfa gibi...
İçim aydınlık, mevsim rüzgarlarıyla karışıyor,
İnce ince yağmurlara
Zaman.
Durdu şimdi.
Geldin ve durdu.
Gökyüzü bu kadar uzak,
Yıldızlar bu kadar parlak,
Güneş bu kadar göz alıcı ya şimdi
Hayat bana bir bir geri veriyor, aldıklarını.

Şubat 10, 2012

- Geçit -

Gözlerimden varlığın akıyor
Nereye gitsem
ne yapsam
kiminle, nerde olursam olayım
orda aslında sen varsın
ve hayır bu durumdan hiç de mutsuz değilim
sorun da bu zaten
bunun sorun olmaması.
Öyle bir zamandayım ki şimdi,
ağaçlar çiçek açmıyor henüz,
sessiz her şey,
evim, hayatım, kafamın içi, içim...
Sessizlik öyle büyük ki,
daha çok susuyorum,
bu böyle bir zaman diye
hızla akıyor saniyeler gözümün önünden
seninle bu kadar doluyken her şey
olmadığını düşünmek ne kadar saçmaysa
umutsuz olmak da öyle saçma geliyor
iki uç arasında yükselip alçalıyorum
bir an yükseklere çıkıyorum aniden,
nefesim kesiliyor,
tanıdık bu biliyorum
daha önce yaşadıklarıma çok benziyor,
sayende.
yine yaşıyorum
farkındayım.
Bazen de bir an geliyor, düşüyorum,
Hızla, dizlerimin üzerine.
Canım acıyor, yine
umutsuz bir dolu insandan daha umutsuz oluyorum
rüya gibi
rüya olduğunu bildiğim ama uyanamadığım
kötü rüyalarım gibi
elim kolum bağlanıyor umutsuzluktan
sabır diliyorum kendime
Tanrı'dan,
her şey için.
Tüm ümitsiz anlarım için,
sevdiğim tüm insanlar olmadan da yaşayabilmem için.
Dileklerimin gerçekleşmesini istediğime emin miyim?
Onu da bilmiyorum.
Ama bazen öyle cümleler kuruyorsun ki,
bunu dilemiş miydim diyorum,
istemiş miydim, kendiliğinden mi oldu?
Beni bu kadar yükseklere çıkartan ne?
Sen mi?
Hayat mı?
Zaten orda mıydım o günden beri?
Yok.
Yeryüzünün soğuk çamurlu sularının tadını hatırlıyorum,
bulutlardan sonra geldiğini de.
Peki şimdi,
olduğum yerde kalabilecek miyim?
Burası güzel zaten,
şikayetim de yok.
Kuyularım vardı eskiden hatırlar mısın?
Hani belki o derin, karanlıklarda bile olmaya razıydın ya
Şimdi bulutların üstündeyim,
bembeyaz.
Daha güzel değil mi?
Gel o zaman.

Şubat 08, 2012

- Senin İçim -

"Gittikçe çoğalıyor mutlu olduğum günler.
Zaman zaman soğuktan veya başka şeylerden ufak mutsuzluklar yaratıyorum kendime, paranoyaklığıma ihanet etmeyeyim, yalnız bırakmayayım diye..
Yalnız kalıyorum bazen.
Şikayet ettiğimden değil.
Şaşırıyorum.
Mutsuzluk mutlulukla yer değiştirdi hayatımda,
büyük parçalar halinde mutlu olup,
küçük mutsuzluklar yaşıyorum.
Yaralarla doluydu tenim,
kalbim.
Her şeye,
en başta hayata.
Şarkılar mutsuzluk için vardı,
keman gözümde yaş demekti.
Yaslıydı kalbim, hiç bitmeyen kapkara boşluk icinde.
Şimdi hep aydınlık.
Ateş var saçlarımda.
Ama hasta değilim.
Küçücük
Ufacık halimle
Her yere sığıyorum."
demiştim,
sen gitmeden önce...

Şubat 05, 2012

- Laf -

İçimde hiç bilmediğim müzikler çalıyor geceleri.
Karanlıktan aydınlığa yürür gibi,
sana geliyorum, önümü arkamı sağımı solumu bilmeden.
El yordamıyla ve burnumdaki kokunla peşinden geliyorum.
Her seferinde seni buluyorum.
Bulutların üzerine çıkmam gerekse de,
başka başka sokaklara girmem gerekse de.
Şikayet etmiyorum hiç, hoşuma gidiyor.
Artık yalnız olmayı eskisi gibi istemiyorum.
Ruhum sıkışmıyor, dünyanın sonu gelmiyor düşündükçe.
Aksine her şey daha güzel şimdi.
Dünya daha güzel.
Bunun adı ne ki?
Geçecek mi sahiden bir gün?

Ocak 21, 2012

- Masal -



Aynadaki kadına bakıyorum.
Küçük elleriyle temizliyor makyajını.
Kulaklarında bir melodi,
o kadar güzel ki gözleri doluyor müziğin coşkusuyla.
Bir filmi başlatan melodi bu aynı zamanda.
Masal gibi bir filmi.
Aynaya bakıyorum.
Kendimi görüyorum.
Gözlerimden ve yüzümden mutluluğu siliyorum,
Altından hüzün çıkıyor.
Kulaklarımda notalar yükselip alçalıyor,
Güzel mi aynadan bana bakan bu yüz?
Seviliyor mu?
Aşık mı ?
Hayatın neresinden bakıyor, nerede uyuyor, hayal ettikleri yanında mı ?
Mutlu mu?
Tek derdi yaşamak mı mutlu olmak mı?
Birini mi bekliyor?
Heyecanlı mı ?
Kararlarını hemen verebiliyor mu?
Arada kaldığı oluyor mu?
Aklına mı kalbine mi daha çok kulak veriyor?
Akıllı mı ?
Vicdan sahibi mi?
Anlayışlı birine benziyor, başını omzuna yatırdığı anlarda.
Gözlerini kısarak baktığını hayal ettiğimde, sevimli olduğuna inanıyorum.
Güvenilir mi?
Çok mu konuşur, çok mu sever sevdiklerini?
Kim bu aynada derin düşüncelere dalan, kızıl saçlı, konuşmayan?
Ne istiyor hayattan ne kadarını alabiliyor ?
Nerden bakıyor aynaya?
Kendisini seviyor mu?
İnsanlara değer verdiği kadar kendisini de değerli görüyor mu?
Canı acıyor mu mesela bazı sokaklarda yürürken?
En sevdiği enstrüman ne acaba?
En sevdiği renk?
Kırmızı olsa gerek.
Kırmızıyı sever kadınlar.
Ruhum.
Parçalara ayrılmış gibi.
Birden çok ben varım, nereye gitsem tanıyor beni hayattakiler.
Kim olduğumu benden daha iyi bilenler var.
Kimim ben ?
Bana ne yaptılar ?
Yaşamayı mı beceremedim? Kafamı mutlu olmaya mı taktım ?
Neden böyle hüzünlüyüm aynadaki halimle?
Derinden gelen bir heyecan dalgası var sanki, sesini duyuyorum.
Yaklaşıyor yavaş yavaş.
Kalbim hızlanmaya başlıyor. Ayaklarım daha hızlı yürümeye çalışıyor.
Orda beni bekliyor hissediyorum.
Anlatılacak, konuşulacak onlarca cümle, his, masal...
Gidiyorum.
Arkama bakmayacağım bu sefer. Başımı çevirmeyeceğim.
Karşımda bekleyen mavi bir masal olmasa da,
Kırmızıyı içine çeken.

Ocak 18, 2012

- Kiriş -

Orda, toplanmış insanlar görüyorum.
Uzakta.
Oturduğum yerden onlara bakıyorum.
Konuşuyorlar durmadan,
Birilerinin sesi yüksek.
Mutsuzlar mı?
Heyecanlılar mı? pek anlamıyorum.
Oturduğum yerde, onları izlemekten başka bir işim yok mu?
Bilmiyorum.
Ne işim var ki burda,
Bu insanlar kim?
Ben neden onlara bakıyorum sürekli?
Bana bir şey mi anlatmaya çalışıyorlar?
Buraya nasıl geldim?
Ben kimim?
Uzakta,
Bembeyaz gökyüzüyle birleşmiş kalabalık.
Ne yanlarına gitme isteğim var, ne de herhangi birini çağırma.
Sakinliğim, hiçbir şey bilmediğimden belki
Belki çok iyi tanıyorum bu insanları
Ama hatırlamıyorum.
Neden yanlarına gitme isteği duymuyorum?
Gözlerimi kapatıyorum, her fırsatta.
Bir şeyler yüzünden yorulduğumu biliyorum,
Çok derinde sanki, çok zaman geçmiş üzerinden,
Uykudan uyanmış gibiyim.
Ellerim üşüyor. Bunu hatırlıyorum. Bu bilmediğim bir şey değil, hep böyleydi galiba.
Güneş var, ama hava buz gibi.
Havanın üzerimde etkisi büyük sanıyorum, anlıyorum.
O insanlar konuşmaya ve hareketlerle bir şeyler anlatmaya devam ediyor ama ilgimi çekmiyor. Sadece oturmuş izliyorum.
Belki gözlerim dalmış, başımı çeviremiyorum sadece.
Hiçbir şeyi duymak, görmek istemediğimi biliyorum. Buna neyin sebep olduğunu anlayamasam da pek umursamıyorum.
Uyuşmuş gibi beynim.
Hafızamda hiçbir anı yok.
Güldüren, hüzün veren.
Bomboş her şey.
Mutlu muyum, bilmiyorum.
Elektrikler kesilmiş gibi hayat durmuş.
Eksik bir sürü şey ama ne olduğuna kafa yoramayacak kadar bitkin hissediyorum.
Boşveriyorum.

Ocak 13, 2012

- Kesinti -




Gerçekleri öğrenmek ister misin?
Kararlarımı?
Artık... diye başlayan cümlelerimi,
başımın ne kadar dik olduğunu görmek ister misin?
Neden peki sence?
Sen yoksun çünkü.
Artık,
burdaki satırlarım seni anlatmayacak,
hayatım senin etrafındaymışım gibi devam etmeyecek.
Yokum çünkü.
Ben yokum.
Artık ben yokum.
Tamam inkar edemeyeceğim doğrular var hayatımda,
biliyorum her film izlediğimde bileceğim onun ne olduğunu,
ama görmezden geleceğim,
biliyorum her sokak bir şey hatırlatacak,
dinlediğimiz her şarkı,
her ayın 17'si ve 27'si,
ama ben yok sayacağım.
Senin bana yaptığın gibi.
Her şeyi senden öğrenmedim mi zaten?
Şimdi uygulayabilirim.
Ben kaybetmedim çünkü,
ben çok sevdim sadece.
Hep sevdim.
Hep söyledim.
Artık,
söylemeyeceğim.
Söyleme, sevmeye devam etsen de olur diyeceksin belki,
ama yok işte,
söylemeyince olmuyor,
oldu mu sen söylemeyince?
Olmadı.
Yine olmayacak.
Üç harfim vardı hayatta bana yeter dediğim,
sana yetmedi.
Peki, tamam.
Ben katil değilim,
bunun katili kim,
belli.
Ben hak etmedim.
Kimin hak ettiği de,
belli.
Öyle uzaklara gideceğim ki,
öyle sert,
öyle soğuk havalarda ayakta duracağım ki,
şaşıracağım.
Umrunda değil biliyorum,
benim de değil artık.
Gözüm de arkada değil,
ben zaten hep öndeyim.
Senin için olamadım sadece.
Olsun.
Hayat, bana istediklerimi her zaman verecek değil ya,
vermesin.
Ben de onun verdiği şeylerle mutlu olabilirim,
kıymetini bilebilirim,
hayatımdakilerin.
Yok olmak istiyorsun madem,
ol.

Artık cümlelerimi kimselere vermemeyi öğrendim.
En değerli şeyler onlar çünkü.
Uzaktan baka baka,
yaşım ilerleyecekse,
ama hiç gelmeyeceksen.
Peki.
Gelme.
Kapattım ışıkları,
bir daha yanmayacaklar,
kollarım uyuşacak bazen,
bazen gözlerim sulanacak,
engelleyemem.
Ama ağlamayacağım,
seni geri çağırmayacağım.
Sana hiçbir şey yazmayacağım.
Defterimi, yıllığımı, notlarımı
kapattım artık.
Bir gün çok seveceğim,
belki seni sevdiğim gibi değil,
belki kimseyi değil,
ama hiç bilmeyeceksin seni ne kadar sevebildiğimi.
Anlamayacaksın,
hiç de anlamadın zaten.
Beni ağlattın.
Ama artık ağlamayacağım.

Ocak 12, 2012

- Üç Harf -

Dudaklarımı ısıra ısıra mutlu olmadım mı sanki?
Çok değil, birkaç ay önce.
Sıcaktı sadece tek farkı bu,
üzerimde şimdi olduğu gibi kat kat kıyafetler yoktu,
yaz kokardım,
yanında.
Gülmekten gözlerim kısık,
kalbim hep pırpır,
nasıl heyecanlıydım her gün seni görebiliyorum diye!
Derin nefeslerim vardı,
huzurla alıp verdiğim,
şükrettiğim hayatım,
sen.
Ne derdim olabilirdi ki artık,
ne olursa olsun,
üç harfli kelimem vardı,
cümlem,
özetim,
kocaman bir paragraf bazen.
Biz.
Mutluluktan dudaklarımı ısırarak, omuzlarımı kaldırarak güldüğüm o fotoğraf...
Hayatımdan hiç çıkmayacak,
hiç bitmeyecek gibi gelen şeylerin bile bitebildiğini unutmamam için.
Bir gün çok mutlu olursam yine de aklımdan çıkarmamam için.
Ama boş konuşuyorum.
Ben mutlu olunca hiç bitecek gibi hissetmem ki,
temkinli olurdum öyle olabilseydim,
tedbir olsun diye,
çok gülmezdim.
Kontrol edebilir mi insan bunu?
Yok.
Dünyanın en mutlu insanıyım hala,
o fotoğrafta.
Orda.
Burda kimse yok.
Hava da soğuk.
Yine yaz gelecek belki ama
geçen sefer getirdiklerini getirmeyerek,
kışın götürdüklerini soğukta bırakarak.
Olduğum yerde kalır mıyım sence?
Ben de gelir miyim yaza,
şimdiki halimden farklı olur muyum?
Zaman seni bana getirir mi?
Zaman bana neyi getirdi ki,
götürdükten sonra...

Ocak 08, 2012

- Kırmızı -



Gözlerimde zümrüt parıltıları,
dudaklarımda kırmızı
karşımdaki masada oturuyoruz
biz
bazen gözümün içine de soksan anlamıyorum bazı şeyleri,
işime gelmediğinden mi
kimbilir
bazen de hemen anlıyorum
bir cümleden
bir kelimeden
noktasızlıktan belki,
ama anlıyorum.
çok uzakta olsam bile,
gözlerini görmeden
kokunu duymadan.
sahi bu koku ne zaman çıkacak hayatımdan tamamen
doğadan ne kadar zamanda yok olur
yaşamak zorunda mıyım bu şekilde
bıktım.
o caddelerde yürümekten,
gülümsemekten
ikimiz adına mutlu olmaktan
yoruldum.
insan bundan nasıl yorulur ki?
ağlamaktan yorulduğu gibi.
üzülmekten,
mutsuz olmaktan yorulduğu gibi
bundan da yorulur belki.
senin hiç bilmediğin gibi belki.
Şimdi ruhum sıkışmıyorsa bu şehrin güzelliğindendir,
istanbul,
ışıklı şehrim.
bütün bütün alıp götürüyor içimden taşıp giden şeyleri,
bazen gözyaşı, bazen de fazlası.
Başımı döndürüyor şehrim,
sensiz dolaşıyorum sokaklarında ama kimi kandırıyorum ki
aslında hep varsın sen,
değişen hiçbir şey yok.
söylemiştim bunu daha önce.
Cuma'larım ve cumartesilerim var şimdi,
eskiden olmadığı kadar.
Çıkıp koşa koşa yanına gelmek istiyorum,
aç kollarını, nerdesin?
duymuyorsun.
neden?
neden yoksun şimdi?
kıskançlığımdan mı?
naletliğimden mi?
seni sevemediğimden mi?
her şeyi abarttığımdan mı?
yanımda su taşımadığım için mi her zaman?
saçlarım uzun değil diye mi?
kırmızıyım diye mi?
yok ağlamıyorum.
içimden hiç gitmeyeceğini bilmediğim kızgınlığım
ve kocaman kırgınlığım
benimle birlikte her yere geliyor.
uzaklaşamıyorum
istanbul'un üzerine atıp gitmek istiyorum halbuki
gecelere bırakmak istiyorum
sokaklara,
bahçelere,
kahve fincanlarına,
kokteyl bardaklarına,
içki şişelerine.
daha çok içimde birikiyor aksine.
karşımdaki masada ağlayan ve ağlatan iki insan oturuyor.
ikisinin de suçu yok,
biliyorum.
ne kız kırmızı olduğu için,
ne erkek çok sevmediği için,
ikisi de sebebi değil gözyaşlarının,
ikisi de sebebi değil benim şimdi uzakta olmamın.
ama biri
öbürünün ağlamasının sebebi.
sebebi ne olursa olsun.
gerekçe olamaz hiçbir şey insanın sevdiğini ağlatmasına.
kalbimin en içinden bu çıkıyor tertemiz öfkeyle,
yudum yudum giriyor içime hayat,
sensiz.
yarısı hep seni özlüyor,
yalan değil.

Ocak 05, 2012

- Profil -

Kafama dikiyorum hepsini
bitmiyor
bak, ben sarhoş olunca da düzgün yazabiliyorum,
ne de olsa gencim, güzelim.
gözlerim ağırlaşıyor ama,
yook,
ağlamıyorum.
artık ağlamıyorum.
bitti.
oyun oynuyorum çeşitli zamanlarda,
mutluluk böyle taklit edilebilen bir şey belki de,
ne bileyim.
çiçekler sevildikçe büyürmüş,
öyle diyor fd.
bir de gitme diyor,
ama sana diyor,
ben bir yere gitmedim ki.
sen de gitmedin belki.
amaaan
böyle mutsuzluklar benim için yapılmış
mutluluk bile veriyor bazen,
çünkü sen beni sevdin.
tek, yalın, basit bir sebebi var.
beni mutlu etmeye yetiyor, inanmazsın.
başım dönüyor ne biçim,
ama mutlu oluyorum,
sensiz gelmiyor hiçbir şey,
çok isterdim yanımda olmanı
ama yoksun diye de ölmeli miyim yani?
yok ben değil
romeo ölmeli.
kemanlar çalıyor kulaklarımda,
şaryoyla çekiyorum her planı,
hareket seviyorum ben,
chaplin'i de ondan seviyorum zaten.
son yudum.
son.
bu neyin son günü bilmiyorum
kimbilir.
belim ağrıyor, bacaklarım filan.
o kadar çok yürüdüm ki, günlerce,
o kadar ağır kaldırdım ki
fiziksel ağrılarım olunca diğerlerini unutuyor muyum sence?
yok.
unutmuyorum ama gülüyorum.
eğlenceli oluyordum ya hani,
sen yokken olamıyorum galiba.
olsun.
mutluluk dediğin,
atla deve değil ki,
ben hep mutluyum.
sen beni sevdin ya.
şimdi sevmesen de olur.
sancılar içindeyim, niye bilmiyorum.
ama iyi böyle olması.
başım dönüyor,
tıkır tıkır tıkır
ses yapıyorum
gece oldu
karanlık.
gece yalnızlığımı seviyorum
artık hiç ağlamıyorum
anlamaya çalışmıyorum artık öyle her şeyi
ne gerek var
biz birbirimizi anladık da ne oldu?
hem ben kendimi bile anlayamıyorum bazen.
biz aslında iki kişiyiz galiba.
şarkı da bitti,
içtiklerim de.
kalbim sıkışıyor ama üzüntüden filan değil.
sahip olduklarımdan,
elime geçen mutluluklarımdan,
şimdi belki elimde olmayan şeyler için bile
çok mutluyum.
uzun uzun yaşıyorum her şeyi,
kaçırmadan.
sindiriyorum
sen zaten hep vardın
istesen de yok olamazsın
hem ben şimdi gizlemek zorunda da değilim
seni sevdiğimi.
sana öfkelendiğimi.
seni özlediğimi.
kalbimi kırdığını.
ama biliyorum böyle olmalı.
kız çocuğu olabilirim
ama çocuk değilim.
senin için içimin taa içinden,
- bu laf nasıl söylenir ki -
dualar yolluyorum yukarıya.
kabul olacağını bilsem keşke.
içimdeki labirentin sonu yok,
yürüyorum da yürüyorum
duruyorum bazen
bakınıyorum bazen etrafıma
adım attıkça mutlu oluyorum
bacaklarım ağrıyor
yoruluyorum
uyuyorum.

Ocak 01, 2012

- Nergis -

Upuzun yürüdüm yollarda.
Kalabalık ve aydınlık caddelerden, karanlık ve terk edilmiş sokaklara,
çiçekçi kızdan çiçeklerimi alırken "üşüyor musun?" diye sordum,
"üşüyorum valla" dedi.
İyi seneler diledi.
Kucağımda çiçeklerim, burnumda muhteşem nergis kokularıyla yürümeye devam ettim.
Kendi kendime konuştum, itiraf ediyorum.
Başka bir şehirde tek başımayım sanki,
bilmediğim yollar değil ama,
sanki ilk kez yürüyorum.
Bu kokuyu içime ilk kez çekiyorum.
Derin nefes almak için bahane ettim belki de çiçekleri,
rahatlamış gibi hissetmek istedim belki.
Rahatlamadım ama.
Konuştum,
hep konuştum,
daha doğrusu konuştuk.
Ben ve diğer ben...
Uzun zaman sonra yeni yeni çatışmaya başladı içimdeki sesler,
anlaşmışlardı sen gelince,
seni çok sevmişlerdi,
hiç huzursuzluk yaratmadılar içimde,
ilk defa.
Ben belki o yüzden böyle çok mutlu oldum,
içimde kavga edenleri barıştırdın diye.
Şimdi yine didişiyorlar.

- Nedir ki yani, bunu mu dert ediyorsun, hayat böyle bir şey işte,
hayal kırıklarının toplamı hayat, birkaç zaman önce bu cümleyi yine tam burda
sen kurdun, şimdi neden aksi olsun ki?
Hem hak etmeyen insanlara bu kadar değer verme,
bak yine üzdüler seni,
sözlerini tutmadılar.
Üstelik sen söz ver bile dememişken kimseye,
kendi kendilerine, tutamayacakları sözleri verdiler.
Hani sen de tam bu yüzden kimseye söz vermiyordun ya,
hani bunu da değiştirmeyi başarmıştı ya,
al işte,
sonuç:
hayal kırıklığı.

- İnsan nerden bilsin ki verdiği sözü tutamayacak kadar kötü şeyler olacağını?

- Benim suçum ne peki?

- Elinde değildir, yapacak bir şey yok.

- Umrunda değildir, yapacak çok şey var.

- Anlıyorum ben üstelik, sus sen,
karışma, karıştırma kafamı.

Geçecek bu da. Bak ne derdi var o insanların,
Kafana taktığın şeye bak.
Yolda yalnız yürüyorsun diye..
Olacak iş mi bu şimdi?

Konuşa konuşa yürüdüm sokaklarda,
upuzundu, yağmur yağıyordu, bitmek bilmedi,
bitsin istemedim.
Islandım.
Çiçeklerimin kokusu yüzüme yüzüme vurdu ağlarken.
Salak gibi seviyorum ben sevdiğim insanları,
çok seviyorum, çok mutlu olsunlar istiyorum.
Olmuyor ki ben isteyince.

Uzun,upuzun yollarda yürüdük,
kahkahalar attık,
ben sana baktım, sarhoş oldum. Aşık oldum.
Ne gereksiz şey aşk.
Böyle kırıyor insanın kalbini,
kendi kendimi ordan oraya sürüklemek istiyorum,
nasıl inandım bu kadar güzel olabildiğine hayatın ve her şeyin?
Gözlerim nasıl kapandı, o kadar mı huzurluydum?
Yüzümdeki yaraları gizlemek için makyaj yaptım,
yüzüm yandı.
Hep güldüm, gözlerim doldu.
Yanımda ne işi var bu insanların?
Senin yüzünden değil,
benim yüzümden.
Bitti işte,
İçim nefret dolu,
ama ne yazık ki sana değil.
Hiç değil.

O kadar çok gülüyorum ki sonunda ağlamaya başlıyorum.
Makyaj yapıp güzel oluyorum,
görmüyorsun.
Makyaj yapıyorum ki daha az ağlayayım,
akmasın boyalarım,
kararmasın gözlerim daha fazla.
Hep yukarı bakıyorum,
içime akıyor bu sefer.
İçimden ağlıyorum,
gülüyorum sanıyorlar.